29 Ocak 2013 Salı

"Unutuşun Kolay Ülkesindeyiz..."



"35 Yaşındaki Drogba'ya Yıllık 5 Milyon Euro... Ya Bizim Afrikalı Vahap? Öldüğünde Cebinden 375 Kuruş Çıkmıştı...

Altay’ın Siyah-Beyaz İncisi

10 Haziran 1965… Altay Spor Kulübü’nün genel kurulu gerilimli bir havada yapılıyor. Kulübün efsane futbolcularından Vahap, kürsüye çıkar ve sinirli bir konuşma yapar. Sözlerini “Allah, Altay’a yardımcı olsun. Allahaısmarladık” diyerek bitirir ve yerine oturur. Kendisinden sonra kürsüye gelen konuşmacıyı dinlerken kalbi duruverir. Geriye kalan 56 yıla sığan bir ömür, dul eş İkbal Hanım, en küçüğü 11 yaşında olan 7 çocuk ve cebinden çıkan 375 kuruştur…

Metin Oktay, Vahap’ın ailesi için hemen bir yardım kampanyası başlatır. O Metin ki, anılarında çocukken okuldan kaçıp Vahap’ı izlemeye Alsancak Stadyumu’na gittiğini anlatır. Metin ve kuşağı sokak arasında top oynarlarken kimisi Vahap olur, kimisi Sait kimisi de Fuat… O yılların İzmir’inde futbol idolleri onlardır. Metin, Vahap olur hep, çünkü o da Vahap gibi golcüdür. Üçünün de İzmir’de büstü vardır; peki kimdir bu Vahap, Sait ve Fuat?

Bu üç isim, futbolun başladığı İzmir’in efsane isimleridir; öyle ki üç isim de soyadı olarak kulüplerinin isimlerini alır: Vahap Özaltay, Sait Altınordu ve Fuat Göztepe… Vahap’ın ölüm haberini duyunca hemen koşup gelen, onun cansız bedeninin başında en çok ağlayanlardan birisi de Sait Altınordu’dur. Üçü birlikte İzmir karmasında oynadıkları zaman İstanbul takımlarına kök söktürmüşlerdir. Ama hayat ve zaman işte; Sait ve Fuat, Vahap’ın ailesine yardım için kurulan komitenin üyeleri olmuşlardır artık.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar hakkında yazılmış biyografik eserlerde, atletizm milli takımında bayrak yarışı koştuğu yazar. Doğrudur, 1932 Balkan Şampiyonası’nda bayrağı Mehmet Ali Bey’e veren, ilk atlet olarak koşan Vahap Bey’dir. Vahap Özaltay, hem futbolda hem de atletizmde milli olmuş bir sporcudur.

Pamuk tarlalarında çalışması için Afrika’dan getirilen bir ailenin çocuğudur Vahap. Nasıl ve neden mi? Bir parantez açarak bizim siyah yurttaşlarımızın bu topraklara gelişini anlatalım. İngiltere ve Fransa arasındaki "Yedi Yıl Savaşları" (1756-17763) sömürge, ticaret ve deniz gücü rekabeti için yapılmıştır. Savaş, Fransa’nın üstünlüğü İngiltere’ye kaptırmasıyla sonuçlanmıştır. Bu savaşın sonunda en belirgin değişimlerden biri, Fransa’nın Kanada ve Mississippi Nehri’nin doğusunda Amerika topraklarını İngiltere’ye, batı ve güneyindeki toprakları da İspanya’ya bırakmasıdır. Ancak bu zorunlu bırakmadan on yıl sonra Fransa’nın büyük desteğiyle Amerika bağımsızlığını kazanmıştır.

Amerika’nın, İngiltere’nin doğrudan bir parçası olması böylece önlenmişti; ancak İngiltere’nin ABD’nin güney eyaletlerinden pamuk işçisi olarak getirttiği siyah köleler vasıtasıyla ucuza mal ettiği pamuğun İngiltere’ye transferi önlenemiyordu. Kuzeyin gelişen sanayii için serbest dolaşımı olan ucuz emek işgücü gerekiyordu. Bu iki nedenle Amerikan İç Savaşı (1861-1865) yaşanmıştır. Bu esnada ve sonrasında İngiltere’nin ihtiyacı olan pamuğun sağlanması için Söke ve Adana’ya Afrika’dan çok sayıda siyah insan getirilmiştir. Dünyadaki güç savaşından habersiz ama sonuçlarının kurbanı olan Vahap’ın ailesi de bu topraklara bu nedenle getirilmişlerdir.

Vahap, 17 yaşındayken Altay’da oynamaya başlar. Aynı yıl İzmir Karması ve sonra Beşiktaş’a gider ama bir maç oynar çünkü sezon bitmiştir. 1928 Olimpiyat Milli Takımı’na son anda alınmaz. İzmir’e döner ve 1932’de ilk milli futbol maçına çıkar, sonra da 55 bin franga, Fransız takımı Racing’e transfer olur. O sezon Racing bölge şampiyonudur, Vahap da en çok gol atan oyuncusu…

1933’te Racing turneye çıkar ve İstanbul’a gelir. Fenerbahçe maçında Vahap’ın kasten oynamadığı ileri sürülünce Vahap kulübüyle bağını koparır ve Fransa’ya dönmez. Halkevi takımında oynarken Moskova’da Sovyet Milli Takımı’nı 2-1 yenerler, ikinci gol Vahap’tan gelmiştir. 1936’da tekrar Racing’e gider, Fransa’da iki yıl daha oynar. Dönmesinin nedeni Fransa’da getirilen yabancı oyuncu kısıtlamasıdır. Vahap, Fransız uyruğuna geçmek istemez ve döner. Türkiye’ye kesin dönüşü sonrası Altay, Güneşspor, Şişli ve Ankaragücü’nde oynar.

Racing’te oynarken devrin efsane kalecisi Zamora’ya bir kafa golü atar. Bugünlerden bakınca “ne var bunda” denebilir ama o devirde Zamora kaleciliğinin dışında özel hayatından, giydiği boğazlı kazağa kadar öyle bir efsanedir ki…

Kardeşi Saim de Altay’da oynamaktadır ve ikisinin de rol aldığı efsane bir maç tarihe geçmiştir. Yıl 1940… Altay, Alsancak’ta Galatasaray’la oynamaktadır. İlk yarıyı Galatasaray 4-0 önde bitirir. Vahap atar, 4-1 olur; Saim atar, 4-2 olur. Derken Altay iki gol daha atar ve maç 4-4 olur. Maç böyle bitecek derken son dakikalarda Vahap tekrar sahneye çıkar ve Altay:5- Galatasaray:4 skoruyla maçı bitirir. Hani şimdi diyorlar ya mucize geri dönüşler diye, işte tam da o tanıma girer bu maç ama mucize değil emeğin zaferidir kuşkusuz.

Futbolu bıraktıktan sonra antrenör olur, en uzun süre Ordu Milli Takımı’nı çalıştırır. 1954’te Dünya Şampiyonu olan takımın antrenörüdür. Fuarda ve panayırlarda ekmek parası için penaltı attırır.

Beş kez A Milli Takım’da oynamıştır. Neden bu kadar az denecektir haklı olarak. Milli takımın maç yapmadığı yıllar vardır ilk başta. Sonra aynı mevkide oynayan Zeki Rıza (Sporel) tercih edilmiştir kimine göre. Kimine göre ise derisinin rengi buna engel olmuştur ve mümkünse tercih edilmemiştir.

Altay’ın semti Alsancak’ta isminin verildiği meydanda ve oradaki büstünde genç kuşaklara ismini duyurmakta, Altındağ Kokluca Mezarlığı’nda ise ebedi uykusunda yatmaktadır.

Hüznün müziği Blues pamuk tarlalarında acısını müziğe vuran siyah kölelerden doğmuştur. Blues, Blue Devils’in kısaltılmışıdır yani "Kara Düşüncelerin Kaynağı Olan Mavi Düşünceler" dir. Caz, blues’un öz evladı, rock da torunudur ve ABD, caz ve rock’ı acı çeken pamuk işçisi siyah kölelere borçludur.

Taraftarlarının “Büyük” olarak andıkları Altay’ın renkleri olan siyah-beyaz’dan, siyah Vahap’ın rengi ise, beyaz da baki kalan kubbedeki hüzünlü ama hoş sedasıdır…

Not: Racing'in web sitesine girerseniz orada Vahap'ın unutulmadığını göreceksiniz." 

(Tayfun ER)

1 yorum: