19 Mart 2009 Perşembe

BirGün'ün derdi beni mi gerdi?

BirGün gazetesi hiçbir zaman çok satmaz. BirGün gazetesi kapanmaz da hiçbir zaman. Kapanır diyenlere aldırış etmeyin. BirGün kapanacak diye sevinecekler varsa zil takıp oynamasın, üzülecekler varsa da kahır içine düşmesinler. BirGün’e hiçbir şey olmaz!

Bugün birçok solcu, BirGün’ü ‘ölü bir bebek’ olarak betimliyor. Betimleme doğru ama betimlemeye giden yol yanlış. “Haa sonuçta ikimiz de aynı şeyi diyorsak sorun yok” diyebilirsiniz. Sorun tam da burada başlıyor aslında.

Gazetenin kuruluşunu bilen birçok insan, BirGün’ün ne zor koşullarda yaşama geçtiğini(!) söyler durur. Matbaası yoktur, başlarda gazete çıkması için toplanan para yeterli değildir, ne kadar her kesimden muhalifin sesi olacağını söylese de kuranların geldikleri ‘yol’ bellidir vs. Ve bu koşullarda doğan bir bebek zaten ölü doğmuştur onlara göre.

Haklılar, biraz daha sabredip daha çok parayla yola çıkılabilirdi, bilmiyorum nasıl olacaktı ama bir matbaa bulunabilirdi, asıl bunu hiç bilmiyorum nasıl olacaktı ama gazeteyi kuranlar aynı ‘yol’dan gelmemiş olabilirdi… Peki bu dediklerimiz olsaydı, bu gazete şu an farklı bir yerde olur muydu? Kesinlikle hayır. Çünkü gazeteyi eleştirenlerin kafası da gazetedekilerden farklı çalışmıyor aslında. Burada lafım gazeteyi elinde bulunduran malum solculara değil sadece, onlarla birlikte, onları eleştiren bütün solculara. Sandıkta oy atana da; sokakta taş atana da… “Oğlum biz o yolları çok denedik, bırak o taşı elinden” diyene de; “yaa yürü git dönek, dağdaki günlerini ne çabuk unuttun?” diyenlere de yani.

Solcuların günümüzde en tahammül edemediği laf, “yaşamı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başla” cümlesidir. Bu lafı ilginç bir şekilde “ne yani, liberalleşelim mi?” diye yanıtlarlar her seferinde. Yahu kimseye liberalleşin falan dediğimiz yok. Kimseye, “dünya değişiyor, bırakın bu sol ayaklarını” dediğimiz de. Hepimiz farkındayız ki; en çok da ihtiyaç duyulan dönemdeyiz sola, solculara. Ama bu kafayla değil. Sizin kafanız zaten mevcut iktidarda da -hükümet desek daha doğru olur aslında- var.

Çok mu ağır geldi? Ama gerçek bu. Kaçınız eşcinselleri ötekileştirmeden kanıksayabildi? Ermeniler Hrant’tan, Kürtler Diyarbakır Cezaevi’nden önce neydi sizin için, şimdi ne ya da? Denize çöp atana kızmak bir solculuk görevi mi ya da size göre? Ya sanat anlayışınız? Hâlâ sanatın, sadece bir amaç uğruna yapılıyorsa sanat olduğuna mı inanıyorsunuz? Toplumcu sanat dışındakilere ne gözle bakıyorsunuz mesela?

Neyse biz BirGün’e dönelim. Derdim BirGün’ü eleştirmekti ama bu eleştiriden, eski defterleri açıp da “aha bunlara laf sokmak için fırsat doğdu” diye düşünüp faydalanmaya kalkmasın kimse. Dediğim, yazdığım ve inandığım gibi; aslında sizin de onlardan farklı olduğunuzu düşünmüyorum. En azından tersini göstermediniz şimdiye kadar büyük bir çoğunuz.

Eski bir BirGün çalışanı olarak, aylarca sigortasız çalıştırıldım ben. Sigortasız, yani kaçak işçi çalıştıran kapitalistlere kaşı en çok haber yapılan gazetede yani. Şu an bile sigortasız çalıştırılanlar var BirGün’de… Yaklaşık 3 yıl, maaşımın yarısına çalıştım. Maaşımı tam alsam bile emeğimin karşılığı olmayacaktı ama ben o maaşı bile alamadım. Bunların hepsi ‘emek’ten en çok bahseden yerde geldi başıma. Yaz aylarında pembeye kaçan, ‘kısa pantolon’la işe geldiğim için “erkek adam giyer mi lan bunu?” cümleleriyle muhatap oldum ya da kravat takıp gittiğim nadir zamanlarda at eşek gibi hayvanların cinsel organlarıyla ilgili yapılan sözüm ona esprilerle. Bunların yapıldığı yer de yine anti-seksist olduğunu her ortamda dile getirme ihtiyacı duyan insanların gazetesi. Daha saymamı ister misiniz? BirGün’ün tepesinde bir baz istasyonu vardı ve sağlığımı düşünüp bu binada çalışmak istemiyorum dediğimde bana ne söylendi tahmin edin? “E ne var canım, evde kullandığın saç kurutma makineleri de o kadar zararlı.” BirGün’ün üçüncü sayfasına bakarsanız, iki günde bir yapılan baz istasyonuna karşı eylem haberlerini görebilirsiniz yine.

“Çalışmayın burada arkadaşlar, kaybedecek neyiniz var?” diyen bir çalışana, yıllardır her gün düzenli ve ağır ilaçlar kullanan bir başka çalışanın verdiği yanıt ise bir o kadar göz yaşartıcı: “Kaybedecek sigortam var, sigortam olmazsa o ilaçları alamam.”

BirGün’ün, üstelik basın sponsoru olduğu bir sanat etkinliğinde sergilenen bir eseri, cinsel içeriği nedeniyle gazetede sansürlendiğini duysanız ne dersiniz peki? BirGün’ün sponsor olduğu etkinliği sansürlemesi ne kadar ironikse, “bu gazeteyi aile okuyor, öyle fotoğraflar basamayız” diyen bir solcunun olması da bir o kadar ironik, değil mi?

Bir başka bomba! Baz istasyonu nedeniyle işten ayrılmayı düşünen birkaç çalışandan birini gazetenin yöneticisi kenara çekip şöyle diyor: “Onların buraya geliş amaçları farklı. Sen şimdi ‘onlar’la hareket ediyormuş gibi yap. ‘Onlar’ işi bırakınca git bir hafta gelme, sonra gel başla. Sen ‘biz’densin. ‘Onlar’la niye hareket ediyorsun? Sen git gel, sigortanı da yaparız; maaş durumlarını da düzeltiriz.” Bu cümleleri sarf eden insan hâlâ gazetenin yöneticisidir. Yeri yurdu bellidir, ben yazmayayım ama aşağı yukarı kimliği de belli. Gidip sorabilirsiniz bu lafları ettin mi diye. Utanmadan inkâr ederse yüzleşmeye hazır insanlar var, daha önce de yüzleştikleri gibi…

BirGün, işte bu insanların samimiyetsizliği yüzünden hiçbir zaman çok satamaz ve sadece ‘birilerinin’ sesi olmaya devam eder. İçindeki birçoğu ‘asker’ kökenli çalışan ve ‘asker’ kökenli yaklaşık 6 bin okuyan sayesinde batmaz da. BirGün’ün derdi beni mi gerdi; eğer kendine bağımsız, patronsuz diyen ve bütün sola, yani bana da hitap ettiği yalanını söyleyen bir gazete aslında bağımlı ve patronluysa bu dert beni gerer, evet. Kimse kimseyi kandırmasın.

Bir gazeteye ihtiyacımız var, patronsuz ve bağımsız; ama o gazete BirGün değil. Günün birinde mutlaka o gazete çıkacak. İçinde her ‘yol’dan, her ‘sol’dan insanın olduğu bir gazete hiç de zor değil. Hadi sizin tabirinizle söyleyeyim, slogan atmadıkça anlamıyorsunuz pek: Başka bir gazete mümkün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder