27 Mayıs 2009 Çarşamba

Kaldırım taşlarının altında kumsal var (*)

Evim Şişli’nin göbeğinde. DİSK’in binasına yaklaşık 50 metre mesafede. Yine de ben ulaşamadım 1 Mayıs sabahı DİSK’in önüne. Kargaların bırakın kahvaltı etmeyi, gece aleminden yeni yeni ve havada yalpalayarak evlerine döndüğü saatler olmasına karşın polis çevirmişti bütün yolları.

Gözüme saftirik görünüşlü bir polis çevirip, “abi bir arkadaşa bakıp çıkacağım” diyerek yaklaştım yanına. Bu ilk denememdi. Yanlış ata oynamışım meğer. Polis göründüğü gibi çıkmadı. (İnsan sarrafı olmak başka bir şey) Yaklaşmamla günaydın! copunu yemem bir oldu. O copla sabah mahmurluğum geri geldi bir anda. İkinci kez ayıldığımda ise kafamda o mahmur beste çalıyor, beynimle ben ağlaşıyorduk.

Bu sırada Şişli Camii mevkiinde yüzlerce insan birikmişti. Onları görünce kendimi daha bir güvende hissettim. Kızıl bayraklar dalgalanıyordu ‘Sarıgil’lerin ‘kale’si Şişli’de. Polis, arkamdaki kitleye bana davrandığından daha kibar davranıyordu artık. Amir olduğunu anladığım biri “aporlörümü getirin” diye bağırdı. Arkalardan bıyıkları terlememiş bir genç polis koşa koşa hoparlörü getirdi.

Teknoloji özürlü amir, uzun süre kullanamadı hoparlörü. Tam ağzına götürecekken, hoparlör gaza geldi ve uzun uzun siren öttürdü birkaç kez. Bütün denemelerin sonunda amir hep hoparlörü fırlatıp kulaklarını tıkamak zorunda kaldı.

Bu sırada fark ettik ki alet bozulmuştu. Amir, kitleye doğru çıplak sesle bağırmak zorunda kaldı:
“Ne istiyorsunuz ulan?”
Kitle tek bir ağızdan hep bir ağızdan yanıt verdi:
“Bir arkadaşa bakıp çıkacaaaaz”
Amirden yanıt geldi:
“Yemezleeeer”
Polisler bu yanıtı beklemeden hazırlanmaya başlamıştı bile. Maskeler takıldı, kalkanlar kalktı. Ekipten bir kişi, diğerlerinden biraz daha öne çıkıp salladı gazı kitlenin üzerine. Yere paralel giden gaza, gelişine vurdu gerilerden gelen bir arkadaş. Gerisin geri dönen gaz bombası, polisler yerine hafif bir falsoyla yol kenarında bulunan İGDAŞ’ın camını kırarak içeri girdi. Asıl hedefi ıskalamakla birlikte gayet manidar ve hiç hesapta olmayan bir hedefteydi artık. Gaz bombasına tekme atan çocuk, alkışlar arasında biraz da gaza gelerek İGDAŞ’a doğru bağırdı: “Alın size gaz faturası.”

Polisler eylemcilerin kapıldığı rehaveti iyi kullanıp bir gol atmak için yüklendi bu sırada. Defansı sağlam taşlardan oluşan kızıl bayraklılar güzel bir savunma yaptı. Grubun içindeki toyların savurduğu taşlar ise polise ulaşmadan, öndeki grubu tehdit etti uzun süre. Gelin görün ki çevremdekileri tehdit eden taşlar beni tehdit etmekle kalmadı, bizzat kafamı yardı. Bir kez daha kanlar içinde yere düşerken kızamıyordum efendim. Ne bizim toylara ne de başımın üzerinde dönen kuşlara…

Bu kez gözümü açtığımda Şişli Etfal’deydim. Geçen seneden deneyim kazanan doktorlar ve hastaların ellerinde limonlar vardı bu kez. Acil servisten çıktığımda kapıda Feriköy pazarından getirilmiş limon kasaları gördüm. Kasaların üzerinde ‘organik limon’ yazıyordu. Pişkin pişkin gülerek bir hasta bakıcı yaklaştı yanıma. “Bu defa işi sıkı dudduk gari” dedi.

Hastaneden ayrılıp kendimi Halaskargazi’yi dikine kesen Osmanbey’deki ara sokaklardan birine attım. Sokakta bir hareketlilik vardı yine. Ana caddeye çıkan sokağın ucunda polis barikatı, barikatın ardında yüzlerce insan… Ana caddeden kalabalık kitlenin sesi geliyordu. Taksim’e girecek ‘makûl’lere çok yakın olduğumu fark ettim o anda. Ama barikatın başında hazır kıta bekleyen robocop’ları geçmek mümkün gözükmüyordu. Bizi gören makûl kitle hep bir ağızdan slogan atmaya başladı:
“Barikatı aş! Barikatı aş! Barikatı aş! Barikatı aş!”
Ulan aş demesi kolaydı da aşmak kolay mı? Biz de bu kez makûl kitleye doğru slogan attık:
“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”
Makûller hâlâ ve de sesleri bizi bastırırcasına bağırıyordu “barikatı aş!” diye. Tepem atmıştı iyice. Grubun önündeki ünlü simalardan kırmızı kazaklı olana bağırdım var gücümle:
“Süleymaaaaaaan!”
Süleyman, bir çelebi misali yürüyordu Taksim’e doğru. Ve anlaşılan o ki kulakları da pek iyi işitmiyordu.

Makûllerden bize yarar gelmeyeceğini anlayınca yüklendik barikata. Robocop yüklendi, biz yüklendik, robocop yüklendi biz yüklendik…

Sonrasını hatırlamıyorum. “Böyle de biter mi?” demeyin.

Bitti.

(*) Gecikmeli 1 Mayıs yazısı, tarihe aldanıp da bu ne denmesin istedim. Hem de böyle yıldız mıldız koyunca şekilli oldu, artistik oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder