1 Haziran 2009 Pazartesi

Atam izindeyiz, sirozdan öleceğiz

Bizim tüp kafalı başkana gülüyoruz totem yapıyor diye ama benim de ondan aşağı kalır yanım yoktur. Örneğin televizyonda maç seyretmem, uğur yaparım kendime göre. Ya stadyumda olacağım ya da radyodan dinleyeceğim...

Babam, Naci ve Sava hatrına bu toteme son verdim. Sezonun son maçında ekran başındaydım. Masada bize bir de büyük rakı eşlik etti sağ olsun. Strese tek çare dedik ama o bile alamadı stresi.

Maçlar bitti ve bizim arabacı takımı şampiyon oldu. 6 yıl olmuş, dile kolay. Dün gibi oysa. Neyse efendim, maçtan sonra rakı, yerini köpek öldürenimsi 3 şişe şaraba bıraktı. Aslında şarabın tadı fena değildi ama beni bozan şişesi oldu. Plastik şişede şarap mı satılır be kardeşim. Hadi adamlar satmış, sen niye içersin ki? İçtik işte, alkolik hareket engellenemez efendim.

Buraya kadar yazılanlar 30 Mayıs akşamını kapsıyor. Bundan sonraki bölüme sansür koyup 31 Mayıs'a geçiyorum.

Bizim görmemiş arabacı takımının şampiyonluk kutlaması, takımın semtinde yapılacak diye duyduk. 31 Mayıs öğleden sonra, bir vapurla ver elini Beşiktaş dedik babamla. Bileniniz bilir, ada vapurlarının Avrupa yakasına varış süresi hâlâ 2 saate yakın. Bu iki saatlik zaman diliminde boş durmamak için vapurlarda alkol tüketimi şarttır. ('Ada vapurlarında içki kültürü' ayrı bir post konusudur bu arada)

Biz de babacığımla bu iki saati boşa harcamamak için adadan 'nevaleli' çıktık yola. Bu seferki kurbanımız cin ve onun biricik sadık eşi tonik oldu.

Arabacı takımının taraftarı birkaç adalı ile cin tonik yolculuğumuz Kabataş'ta son bulunca Beşiktaş'a doğru hareketlendik. Semtin kalbi çarşıda yeni kurbanımız 'aslan sütü'ydü. Dört tarafımız arabacı olan bir mekânda, rakının içine düşen meşale ateşlerinin mezeliğinde bir saatten fazla vakit geçirip kendimizi Akaretler'e attık. Hayata gözlerini bir 31 Mayıs günü açmış babamla Beşiktaş'ta fellik fellik tekel bayii aradıktan sonra doğum günü çocuğu babam, elinde 6 şişe birayla köşeden göründü.

Akareterde arabacıların otobüsünü beklerken o biralar nasıl bitti hatırlamıyorum. Bira tüketimi sırasında adadan iki çocukluk arkadaşımla karşılaşmam güzel bir sürpriz oldu. Kendileri 13-14 yaşında alkole ve her türlü tütünlü mamule girişen arkadaşlarımla yeni adıyla Süleyman Seba Caddesi olan Akaretler yokuşunda şişeleri tokuşturup hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra yokuşun başında, dumanlar içinde, arabacıların otobüsü gözüktü.

Otobüsle bir süre yanyana gittikten sonra kendimi Dolmabahçe Sarayı'nın karşısındaki Mustafa Kemal fotoğraflarının altındaki duvarda buldum. Sağ yanımda yine babam vardı. Bitmek bilmeyen amonyak boşaltımımızla duvara 'arabacılar' yazdıktan sonra son damlaları -ne kadar salladıysak yine olmadı- donlarımızla paylaştıktann sonra kendimizi stadyumda bulduk.

İşte görmek istediğimiz görüntüler... Kapılar sonuna kadar açık ve bir tane polizaay yok etrafta. Üstelik içerisi vembley gibi, "evet soğuk bira isteyen" sesleriyle kupamızı aldık. Sahaya giren öküzcan arabacılardan haz alıp ben de bir ayağımı bastım mukaddes çimlere. Yerden bir avuç çim alıp attım cebe 'anı' diye, bakalım ne kadar sürede kuruyacak.

Eğlence bitmiş, karaciğerimiz biraz rahata ermişti ki son vapurla adaya dönmeden önce Kabataş'taki benzinciyi ziyaret etmemek olmaz dedik. Arpa sularımızla vapura binerken bir de ne görelim. Vapurun adı Beşiktaş 1. Denk geldi, ironik oldu, komik oldu. Vapurun kıç üstünde sanki "siyah beyaz forması olmayan giremez" yazıyormuşçasına bir ortam. Şarkılar türküler diyeceğim, tabii ki değil. Bülbül ve kaplan taraftarı (Murat Uyurkulak'a selam olsun) dostlarımızı vapurda ana ana adaya geldik. Vapur yanaşırken meşale şovumuzu da yaptık. Kime yaptık? İskeledeki 2 görevli ve 1 polizaaya. Ada çoktan uykuya dalmıştı. Yaş ortalaması 65 olan bir yerleşim mekânından ne beklenebilir ki?

Gün bitti, evlere dağıldık. Sanırım peder bey için de güzel bir doğum günü oldu. Bir daha böyle bir kutlamayı kimbilir kaç sene sonra yaparız... Malumunuz, arabacı takımıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder