Sarkis Usta öldü, kel yine göründü. Usta’nın ölümü ve cenazesi için yazılan çizilen haberlerde hep aynı vurgu. Hadi anaakım medyayı zaten biliyoruz ama hayata soldan ve anaakım medya dışından baktığını iddia eden diğerlerine ne demeli?
“Ermeni Komünist Yazar Marangoz Sarkis Çerkezyan öldü.”
Hayır efendim. Ölen, Sarkis Çerkezyan’dır. Ölen, yazar Çerkezyan’dır. Ölen, komünist Çerkezyan’dır. Ölen, marangoz Çerkezyan’dır. Ölen, Ermeni komünist marangoz yazar değil, komünist marangoz yazardır. Sarkis Usta’yı Sarkis Usta yapan özelliklerin sonuncusudur Ermeni olması. Hatta bir özelliği bile değildir bu. En azından bizim için bu bir özellik olmamalıydı. Tıpkı sosyal demokratın Çerkez’i Laz’ı; liberalin Kürt’ü Arnavut’u olamayacağı gibi.
Ermenilerin çektiği çileler nedeniyle yapılıyorsa bu vurgu, üzerimize vazife değil; o vurguyu da bırakın Sarkis Usta yapsın. Yani Sarkis Usta desin ki; hem Ermeniyim hem de solcuyum. Bu ülkede ikisi birden olmak çok zor.” Bu vurguyu sadece onun yapma hakkı var. Hem komünist hem de Ermeni olduğu için çile çeken Sarkis Usta bile bunu dile getirmekten hoşlanmazken ötekileştirme düşmanı alternatif basın neden “Ermeni komünist”i öne çıkarıyor inatla? Üstelik Sarkis Usta’nın söyleşilerinden hiçbir ders almadan alıntı yaparak. Söyleşinin birinde diyor ki Çerkezyan; “Zihni Anadol, Türk Solu diye bir dergi çıkarıyordu. Bir miting sonrası ‘bizim dergiye yazar mısın?’ dedi. ‘Ben o dergiye gıcığım’ dedim. ‘Niye?’ diye sorunca da anlattım: ‘Bu memlekete Migros geldi Türk Migros dediniz. Bilmem ne geldi Türk oldu. Bu halkın kıçına yerleştirilen bütün kazıklar böylesi bir jelatine sarıldı, öyle yerleştirildi. Şimdi de siz Türk Solu diyorsunuz. Eğer solunuz sadece size aitse bizim ne işimiz var içinizde? Biz enternasyonel insanlarız. O zaman ben gideceğim, bir Ermeni solu bulacağım, orada çalışacağım.” Bu alıntıyı yapan gazeteler, başlık ya da spotlarına “Ermeni komünist” lafını nasıl çıkarabiliyorlar, anlamış değilim.
Ben bu “Ermeni komünist” lafının anaakım medya dışında bile kullanılmasını kendime göre dörde ayırmaya çalıştım.
1- Art niyet ve cinlik: Solcular, “Ermeni Komünist” diyerek aslında Ermeni yurttaşlara sesleniyor. “Bakın, çok zulüm gördünüz, eziyet çektiniz. Bu yüzden politikadan korkuyorsunuz, çekiniyorsunuz. Apolitik olmayı ya da görünmeyi seçiyorsunuz. Ama çekinmeyin sakın. İşte karşınızda hem Ermeni hem komünist biri var.
2- İçsellştirememe: Ne kadar, hepimiz kardeşiz, biriz dense de; zamanında bir gazetede yapılan “onlar bize emanet” hatası(!) gibi aslında alttan alta Ermenileri farklı görüp, (istemeden de olsa diyelim) ötekileştirmek.
3- Samimiyetsizlik: “Hepimiz Ermeniyiz” lafı aslında bir yalandı. Hrant üzerinden güzel rant sağladık. Zaten biz aslında abiler olarak Hrant’ın da “emek eksenli” yazmasını istemiştik. Yoksa “Atın bu Ermeniyi” lafı… Yok öyle bir şey. (Bu maddede vurgu BirGün gazetesine yapılıyor gibi gözükse de benzer samimiyetsizlikler Radikal, Evrensel ve Taraf’ta da görülüyor.)
4- Aptallık ve cahillik: “Ermeni Komünist” lafının yanlış olduğunun, en azından hiç olmazsa bizim kullanmamamız gerektiğinin farkında bile olamama. (Bu madde de dolaylı yoldan ikinci maddeyle bağlantılı olabilir.)
Sonuç olarak Ermeni komünist, Ermeni marangoz, Ermeni yazarı yitirdik ama sadece komünist, sadece yazar, sadece marangoz yitirmeyi kimbilir daha kaç Hrant yitirince öğreneceğiz.
Şimdi Hrant’ı hâlâ anla(ya)mamış olanlar için ders 1: Ali topu Agop’a at.
Kıymetli Ara bey, yazdıklarınızda haklısınız. Fakat 3. maddeyi pek anlamadım. Yani Birgün'deki o meşum söylenti Taraf, Mıgırdıç amcanın yazdığı Evrensel için de mi geçerli. O zaman durum vahim.
YanıtlaSilBir de şu etnik kökeni ile de belirtme hastalığı sanırım biraz şehirlilikle ilgili. İstanbul'daki Fenerbahçe taraftarı Rum Lefter ya da Beşiktaşlılar Rum Niko, Sarıyerliler Ermeni Garo falan demez. Bu daha çok kırsala özgüdür. Ankaradaki Gençlerbirliği taraftarı Ermeni Şanon ya da Kayseri deki taraftar Ermeni Vahakn diye anabilir. İstanbul'da ayrımcılık daha ince yapılır. Eski bir Ermeni sporcu ile röportaj mı yapılıyor. Hemen gelsin 1915'le ilgili "ne düşünüyorsunuz" soruları ve sadakat beklentisi. Artık röportaj yapılan da dili döndüğünce bir asr-ı saadet uydurur, "eskiden böyle değildi, şöyleydi" der. Hangi eski acaba. 1930'lardaki zorunlu İstanbul ikameti mi, Varlık vergisi mi, bilmemkaç kura askerlik mi, 6-7 Eylül mü. Hangi asr-ı saadet bu, hangi özlenen geçmiş bu.
Yok öyle bir şey, hep aynıydı desem. Hep bir şüphe ve "o kadar röportaj yaptık hadi sadakatini ispat et bakalım" beklentisi.
Galiba alınacak epey yol var. Biraz yol alıp ilerliyoruz Hrant Dink'in katliyle hooop birkaç adım geriye düşüyoruz. Bizim babaannenin lafı gibi. "Gertunk gertunk gidiyoruz, çertunk çertunk" geliyoruz. (öyle miydi öyle mi hatırlıyorum, fakat galiba öyleydi. neyse)
hadi kolay gelsin.