30 Kasım 2009 Pazartesi

Haddini bilen Yılmaz Erdoğan


Türkiye'de özellikle son birkaç yılda mantar gibi türeyen filmler bence çok önemli. Senede birkaç filmin yapıldığı ve hepsinin de kötü olduğu günlerden, senede yüzlerce filmin yapıldığı ve içlerinden sadece bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar iyi filmin çıktığı bir noktaya gelmek bile olumlu bir gelişme. Tahmin ediyorum ki bu kış sezonunda gösterime giren 100 filmden 5 tanesi kaliteliyse bu sayı önümüzdeki yıllarda 10'a, 20'ye çıkacak. Çıkmalı da... Bir ülkenin sinemacıları ömür boyu kötü film çekemez. Sürekli kötü film çekme hakları var ama buna bir süre sonra kendi bünyeleri de izin vermeyecektir kanımca.

Sinema endüstrisi hakkında atıp tutmak ne kadar haddime değilse bir filmi eleştirmeyi de haddim olarak görmüyorum. Ben öyle çok fazla alt okumalar yapan, "aslında burada şunu demek istiyor" diyen/diyebilenlerden değilim. Her şeyden önce buna yaşamım boyunca seyrettiğim bana göre az sayıdaki filmin sayısı izin vermez. Yılmaz Erdoğan imzalı Neşeli Hayat'ı seyrettim. Seyretmeden önce de çok güvendiğim ve sevdiğim iki sinema yazarı, Cüneyt Cebenoyan ve Uğur Vardan'ın film hakkında yazdıklarını okudum. İkisi de beğenmişti, hayret. Asıl hayretse Cüneyt Cebenoyan'ın beğenmesi. Kendisini yıllardır "bu hafta hangi filmi itin götüne sokup çıkaracak acaba?" diye takip etmişimdir. İkisinin de ortak görüşü şimdiye kadarki en iyi Yılmaz Erdoğan filmi olduğu yönünde, Neşeli Hayat'ın. Onlardan bu yorumu okuyunca "Demek ki Yılmaz Erdoğan'ın yeni filmi az güldürecek ve az seyredilecek" olmuştu benim de ilk yorumum. Basında deli gibi açıktan ve çaktırmadan reklamları yapılıyor ama Türkiye izleyicisi gözünde bir Vizontele'nin yerini tutmayacak sanki.

Beğendim mi? Beğendim beğenmedim kimin umrunda ama ben beğendim. Düz bir sinema izleyicisiyim ve bana bu filmi sorarlarsa diyebileceğim tek şey de "yaa güzel film yaa bana sormayın" olur. Filme dair bir küçük laf edeceğim yine de.

Bence Yılmaz Erdoğan bu filmde fazlaca haddini bilmiş. İşin kuralını, kitabına uydurmuş bu kez. "Param var, istediğimi istediğim gibi çekerim. Sıçarım bütün kurallara. Zaten amacım da gişe yapmak değil mi?" dememiş de çok başarılı bir sinema öğrencisi gibi davranmış. Üniversiteden yeni mezun ve yetenekli bir sinemacı gibi. Hocaları ne öğrettiyse bire bir uygulayan, tarzı olsun isteyen ama henüz tarz yaratacak filmler çekmeye cesareti olmayan, aman kadraj böyle olmalı doğrusu buymuş diyen bir yeni yönetmen... Eleştirmiyorum, bu tavrı kesinlikle hoşuma gitti. Kamerayı eline alıp da iki kısa film çeken herkesin Tarantino'ya laf çaktığı ülkemizde Erdoğan'ın tavrı kesinlikle genç sinemacılara örnek olmalı. Hil Yayınları'nın Türkçeye kazandırdığı Blain Brown'un kitabı Sinematografi, Kuram ve Uygulama'da şuna benzer bir cümle geçiyor: "Yahu tamam, sinema kurallarını isterseniz altüst edin ama altüst ettiğiniz kuralları bilerek yapın bu işi."

Sanırım Neşeli Hayat, Yılmaz Erdoğan'a bu kuralları altüst etmek adına sonraki filmlerinde bir hak tanıyacak.

Bir de not: Filmi seyredenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır mutlaka. Kadıköy Rexx'te, Bülent Forta ile aynı salonda seyrettim filmi. Öyle bir garip oldu yani, ne bileyim, kimbilir ne düşünmüştür bazı sahneleri seyrederken...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder