21 Eylül 2010 Salı

Bir ilave..


Ara’nın alıntıladığı “Osman Sınav acilen özür dilemelidir!” bildirisini okuyunca, aklıma Murathan Mungan’ın ilkin 17 Mayıs 1992 de Öküz dergisinde, sonra da “Meskalin 60 Draje” kitabında yayınladığı yazısı geldi. Kısaltarak alıntılayıp, paylaşmak istedim...

“...İkinci örneğim gene aynı televizyon kanalında gösterilen adını hatırlamadığım bir Jean-Paul Belmondo filmiyle ilgili. Gece geç bir saatte yayınlanan bu filmde, işin içine cinayetlerin de karıştığı karmaşık bir olayı çözmek için sürekli etrafı araştıran Belmondo'nun yolu, "leader"ların devam ettiği bir "Gay" Klübe düşüyor. Yalnızca deri giyen, madeni aksesuarlar, zincirler, kelepçeler ta­kan, vücut çalışmış, iri kıyım, maço görünüşlü gösterişli gay'lerin devam ettiği bu tür "leader" klüpler, dünyanın birçok yerinde var­dır. Ve ben bile itiraf etmeliyim ki, birbirleriyle sıkıcı denebile­cek ölçüde benzerlik gösterirler. Egemen davranış biçimi erkeksiliktir. Etrafı görmezden gelen gözlerle, özsever, kendine dönük bir tutum sergilemek buraların genel üslubudur.
Nitekim bu filmde de, Belmondo klübe girdikten sonra, bu "cinsel kültüre" yabancı seyirciler için birkaç planla buranın nite­liği hakkında daha açık fikir verebilecek görüntüler sunuluyor: Tıpkı hayatta olduğu gibi, filmde de yarı ilahlar halinde ortalık­larda dolaşan, deri yelekler ya da deri üniformalar giymiş, birbir­leriyle öpüşen, sevişen sert erkekler görüyoruz. Buranın nasıl bir yer olduğu hakkında kimsede en ufak bir kuşku bırakmayacak sahneler bunlar.
Belmondo, klüp görevlilerinden biriyle dalaşmaya başlayın­ca, filmin bu yazıya konuk olmasına neden olan Türk dehasıyla karşı karşıya kalıyoruz: Bizim Türkçe seslendirmeciler, bu deri üniformalar içindeki, sıkı vücut çalışmış, tuttuğunu koparır iri kı­yım gay'i "Ay tatlım," diye söze başlayan bizim ayalı-boyalı kırık lübunyalar gibi konuşturmuşlar. Görüntüde sert hareketlerle Bel­mondo ile kapışan derili gay'imiz, nedense görüntüsüyle ve dav­ranışlarıyla bağdaşmayacak bir biçimde nağmeli nağmeli konu­şuyor... Bizimkiler, aslında Türkçe'ye değil, "kendi bildikleri di­le" çevirmişler. Öteki'ni kodladıklan dile. Kendilerini içine hapsettikten sonra rahat ettikleri dile. Şimdi burada biraz soluklan­mak gerekiyor. Çünkü basit görünen bu örnekte, birkaç katmanla karşı karşıyayız. İdeolojinin zarlanm kat kat açmak gerekiyor.
Hatırlayacaksınız: Daha geçtiğimiz günlerde, Batı klasikleri­ni, Müslüman çocuklan için okunabilir kılmak adına bazı kuru­luşlarca, kitaplara nasıl müdahale edildiğine dair haberler yer aldı basında. Hiçbir şeyin "orijinal" haline tahammül edemiyoruz. Çünkü bizim istediklerimize benzemiyorlar. Bu yüzden de, kendi yargılarımızı doğrulayacak biçimde onlara müdahale etme hakkı­nı kendimizde görüyoruz. Keserek, biçerek, tahrif ederek, çarpı­tarak.
Bizim seslendirmeciler, belli ki, ürkmüşler filmdeki bu "gay atmosferden". Kendilerinden daha uzun boylu, daha yakışıklı, da­ha yapılı, daha bakımlı, daha erkeksi ve büyük olasılıkla daha bü­yük sikli bu erkeklerin eşcinsel olmalarını hazmedememişler; er­kekliğin bütün kodlarını taşıyan, erkekliğe ilişkin temel imgeleri, sonuna kadar hatta biraz da abartarak kullanan, hatta bu yüzden kendi içindeki bazı çevrelerce de "maşist olmakla" suçlanan bu "gay dünya", onları çaresiz bırakmış, bütün silahlarını ellerinden almış, ellerindeki müdahale edebildikleri tek malzemeyi, yani "seslendirmeyi", ancak bildikleri bir dile, kadınsılaştırılmış bir ibneliğe dönüştürerek birkaç film sahnesiyle bile pek çabuk bozulan kendi hassas dengelerini yeniden kurmaya çalışmışlar. Yani batıdaki eşcinsel hareketin, erkekliğin bütün sert imgelerini kuşanmak ve gündelik ritüellerini kullanmak üzerine kurulu, yıllardır uygulayageldikleri, erkeklik imparatorluğunu kalesinin içinde vurmayı hedef alan genel eğrisinin ideolojik macerasını birkaç karelik bir film sekansında da olsa yeniden yenmek istemisler. Ne hazin bir çaba!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder