27 Ekim 2010 Çarşamba

Küfür

Çük Kültürü Üzerine veya Kaldırma ve Sik Söylemi

Olan ile olması gerektiğine inanılan doğru arasındaki mesafede ortaya çıkan her tartma/tartışma, sonu belli bir uzlaşmazlığın güzergahında yol alır. Nitekim realite varolan gerçekliği referans alırken; olması gereken, ideallere, etiğe, dini ve ahlaki değerlere ya da ideolojilere yaslanır. Bunlar uydurmadırlar, sosyal gerçekliğin bir parçasıdırlar ama gerçekliğin kendisi değil.

Küfür taşıyan tüm ve bazı cinsel içerikli söylemler, kendini hayatın bir gerçeği gibi sunarken, örtük ideolojisini gizlemekte son derece kıvrak bir yapı taşır. Küfürün saklamakta mahir olduğu bu ideoloji elbette patriyarkal bir çerçeve içinde kendini vareder. Bu süreci anlamlandırabilmek, sembolik düzlemde kültürel değişmeyi inceleme etkinliği olması ve kültür küresinin nereden nereye geldiğini anlamak bakımından önemlidir.

Çok çeşitli metodla üretilen bu söylem örneklerine geçmeden önce en azından bir metodu özetleyelim. Bir deyişin vurgusunu artırmak amacıyla, patriyarkal bir söylemle deyiş önce küfürselleştirilir ve kısaltılır. Sonra her yerde kullanılamayacak olan bu küfürsel deyişteki küfür kısmı, ilgisiz ama fonetik yakınlıkta bir başka kelime ile yer değiştirir. Böylelikle nur topu gibi bir dil kirlenmesi serpilip büyümek üzere dile yerleşir. Bir örnek vererek metodu sırasıyla izlersek; örneğin "kafama takmam" ifadesi, vurgusunu artırmak için "sikime takmam" yapılır önce. Sonra bu çok uzuuun deyiş kısaltılarak "siklemem" olur. Son aşama olarak da ses yakınlığı nedeniyle ayıp olmasın diye "iplemem"e dönüşür. "Kafama takmam"dan "iplemem"e geçince ayıp olmadığı hissi veren bu geçiş dilde bir yoz yolculuktur özetle söylemek gerekirse.

Türk aklının ne kadar başarılı bir biçimde uçkura çalıştığına örnek olacak bir başkası “lafı anal yolla dinlemek” laf öbeğidir. Halbuki işin aslı esası şudur: Bilindiği üzere bir şeyin tersine ya da sonuna Türkçede bir benzetme ile "kıç" denir. Örneğin denizcilikte "kıçtan kara" denilen bir terim vardır ve bunun anlamı deniz taşıtının önden değil arka tarafından karaya yanaşmasıdır. Lafı ters anlamak, söyleneni değil, çağrıştırdığı yan anlamları ön plana almak anlamında kullanılan "lafı kıçından anlamak" sözü, görüldüğü gibi anlayan kişinin kıçını değil, lafın tersini anlatır. Ama dejenerasyon konusunda son derece yetenekli Türk erkek aklı bunu, anlamanın öznesi şahsın kıçı gibi anlayarak nesne konumuna sokmuş ve deyişteki "kıç" yerine "göt" kelimesini koymuş, bu yetmemiş bir de bunu tekrar (belki küfürsellikten uzaklaştırmak üzere iyi niyetli olarak) "anal" kelimesine dönüştürmüştür. Deyiş, özü itibari ile zaten küfürsel olmayıp, "yanlış anlamak" anlamına gelir. Yani böyle bir değişikliğe aslında gerek yoktur.

Bir diğer konu ise en başta belirttiğim üzere konunun patriyarkal bir örtük ideoloji barındırmasıdır. Örneğin hayatta çokça yer alıyor olması hasebiyle sıradan bir gerçeklik olarak karşımıza çıkan "amına koyayım" söz öbeği, gerçekte tek yönlü bir içselleştirme ve kanıksama ifade eder. Nitekim bunun ifade edildiği yer ve zamanda, cinsiyet gözetilmez ve böyle bir cinsiyet farkındalık söz konusu değildir. Ancak bu söylemin gerçekliği kendini ancak erkek organında realize edebilmektedir. Keza cinsel birleşmeyi isimlendirme dahi bu ideolojinin gölgesinde yeşererek küfürsel ve kabaca ifade edilir. Cinsel birleşmeyi ifade etmek için "sikişmek" terimi o kadar kanıksanmıştır ki, neden bu isimlendirmenin örneğin "amışmak" şeklinde kullanılmadığı akla dahi gelmez. Nitekim eylemi adlandıracak olan kelimede kök olarak taraflardan birinin organından işteş fiil türetmede tercih, neden tek taraftan yapılmıştır soru işaretidir ve bu soru işaretinin karşısında duran gizlenmiş, sıradanlaştırılmış cevap patriyarkal ideolijidir. Seksizm cinsiyet ayrımcılığı demekse eğer; nesnel boyutlarında her türlü edimin temelini oluşturan söylem düzeyini de kapsıyor demektir. İnsanın gerçekliği kendini dilde yani söylem düzeyinde var eder nitekim.

İdeolojisi örtük bu deyişlerin kendisi de örtük olan örnekleri de vardır. Negatif ayrımcı bir deyiş olarak örneğin “anası çerkez, babası herkes” deyişi; erkek Türk kültürünün bilinç, bilinçaltı, bilinçüstü ve bilinç dışına sirayet etmiş çük merkezli içselleştirmesinin sıça vurumu laf öbeklerinden bir diğeridir. Burada kedinin ulaşamadığı ciğere mındar demesi gibi bir durum da söz konusudur. Çerkez kızlarının güzelliği, halk edebiyatı, divan edebiyatı gibi edebi alanlarda konu edinilmiştir bilindiği üzere. Hemen her konuda olduğu gibi edebi konuları da edepsizleştirmeyi marifet sanan Türk erkek aklının sıçtığı bu örnekte de, bir genelleme yapılarak çerkez kadınlarına fahişe, çocuklarına piç denmiştir aslında. Benzeri bir durum “mademki Ermenisin, istemeden vermelisin” laf öbeğinde de söz konusudur.

Gündelik hayatta “kırk yıllık kamyoncuyum, böyle kasa görmedim” ve benzeri ifadelerde esasen çekici, ellenme, mıncıklama, er kişi için arasında olma isteği yaratan bir götten bahsedilmektedir anlaşılacağı üzere. Bu türdeki beğeniler elbette “bir birey yontma mekanizması olarak toplumun”, yontulmuş bireyleri mallaştırma süreci olan “popüler kültür” içinde oluşturulur. Beğeni bir rölasyon durumunu ifade eder, tümüyle keyfiyete dayanıyor değildir. Tek tipleştirme sonucu erkek aklı tarafından kasa, kase, kaporta, şamandıra, paket vs. ile adlandırılan göt, bugün hemen her erkek için aslında aynı göt tipini imler haldedir ve bu benzerlik bir rastlantı değildir (kültür emperyalizmi). Estetik beğeni, sujeler arası bir beğeni ifade eder. Bu nedenle de zaman ve mekanda farklılıklara sahiptir. Rönesans dönemi resim ve heykellerinde yer alan sanatçı beğenisi olarak ortaya çıkan kadın kalçası ile bu götler arasında, işlevini bir kenara bırakırsak, biçimsel düzeyde pek bir benzerlik bulunmaz.

Bu türde söz öbekleri üretiminde bulunmak, bunu hayatın kenarında bir tad olarak almak yerine tekrar tekrar söylüyor olmak, bu ideolojinin aklı nasıl körleştirdiği ve kendini yeniden üretime bilinç dışından nasıl sokuyor olduğuna dair örneklerdir.

Yine çokça kişinin girip çıktığı evler için örneğin “sikli baba tekkesi” denir halk arasında. Olur olmaz, destursuz ve düstursuz olarak gelinen-gidilen ev için, genelde ev içindeki yaşı büyüklerce (çoğu zaman ebeveynlerce), bu gelmelere neden olan kişiye söylenen bir argo deyimdir. Yani girenin çıkanın belli olmadığı yerler için kullanılır. Bu argo deyimin esası "sikkeli baba tekkesi"dir aslında. Sikkenin anlamlarından biri mevlevi dervişlerinin giydigi külahtır. Uzun, tepesi düz keçeden yapılmis külah. Bildiğiniz gibi tekkeler herkese açık, girenin çıkanın belli olmadığı yerlerdir. Tanrı misafiri misali. Ama söyleniş yakınlığı nedeniyle sikli baba tekkesine dönmüştür.

Çük merkezli Türk erkek aklı; bilim, sanat, felsefe, yaşama ustalığı, ahlak, dürüstlük, adalet, sevgi, aşk, edebiyat vs. gibi şeyleri beceremiyor oluşunun kılıfı olarak, aklının merkezine "çük"ünün gücü sanısını almış ve saldırgan bir “sik söylemi” yaratmıştır. Karı kaldırmak (biraz edebisi dağa kaldırmak) gibi eyleme dönük metalaştırma kendini işteş bir fiil üzerinden (yukarıda değinilmişti) dolayımlayarak kurgulamakta ve kaldıran öznenin es geçtiği yer de işte tam bu işteşlik durumu olmaktadır. Düşünen, nefes alan, duygu ve akıl sahibi karşı cinsin, nesnel olmayan bir biçimde nesne konumuna indirgenmesi durumunda söylem düzeyine çıkan niyet, genelde niyet olarak kalır. Keza paradoksal olarak niyet olmaktan farklı bir konuma geçtiğinde kaldıran ile kaldırılanın kim olduğu konusu çokça tartışmalı olmalıdır. İşteşlik, tek taraflı bir edimi imleyemeyeceğine göre; karı-kız ile koca-erkek (adam ya da her ne boksa işte), kaldırma veya indirme (ya da kaldıramama bile olabilir bazen) öznel ve özneden yoksun bir hal alıverir. Anlamsız bir "kaldırma söylemi" içinde kendini kandırmak (ya da kendi götünü kaldırmak) şeklinde dışavuran libidal kompleksin; patriyark'ın ezme, aşağılama, şiddet ile kontrol altına alma ve otorite kurma pratikleriyle yoğrulmuş hali olan erkek (ya da sadece kek) için kendini bir bok sandığı alan ve malesef kafasına vurulmadıkça anlamlandıramayacağı yer tam burasıdır.

Tüm toplumlarda varolan ancak doğu toplumlarında kendini değiştirmek yönünde daha az yol katetmiş ve patriyark tarafından sürekli dirençle karşılaşmış, kadını bir birey, insan ve düşünen, hisseden ve yaşayan bir varlık olarak idrak edememiş monist, pozitivist, liberal (ve dahi neoliberal) ve idealist bir zihniyetten doğan bir söylemdir sik söylemi. Kendini küfür, ataerkil ilişki anlayışı, neoliberal meta kavrayışı ve popüler kültür argümanları ile sürekli yeniden üreten sik söylemi; kültürel (antropolojik), sosyal (sosyolojik) ve psikolojik özelliklerin kesiştiği bir alanda anlaşılır hale gelebilmektedir. Bu zamana kadar üretilmiş tüm sosyal sözleşme kuramları tek taraflı bir algıya (elbette erkek algısına) yaslanarak, toplum içindeki her türlü kurum ve ilişki biçimini bunun üzerinden gerçekler (Eski Yunan’dan günümüze kadar kadın ikinci plandadır). Bunun psikolojik uzantısını en azından Lacan'ın fallus kavramından okumak doğru olur. Bilindiği gibi, fallus her ne kadar kelime anlamı olarak cinsel gücün sembolü olarak penisi işaret ediyorsa da, toplumsal simgesel düzlemin temel göstereni olarak "iktidar" anlamına gelir (iktidarsızlık diyince ne anlıyoruz mesela). Bu nedenledir ki ister fiziksel, ister düşünsel ve isterse sözel olsun, kadını ikincil konuma iten her tür edimin arkasında bir erkek iktidarı kaygısı bulunur. Toplumsal düzeyde bu durum tüm kanun, kural ve kurumların erkeğin iktidarını sürdürmesine dayalı kurgusunu olağanlaştırırken; bireysel düzeyde kendini, sürekli ve tek taraflı bir küfür söylemine, kadını yalnızca vajinadan ibaret sayan bir patalojik anlamlandırmaya taşır. Ne ki, sik söylemi olarak sığlaştırılmış ve kabalaştırılmış bu karmaşık olgu, ancak ve ancak bir farkındalık yaşayarak ve olanları olduğu gibi değil bir düşünme süzgecinden geçirerek bertaraf edilebilir ve değiştirilebilir hale gelecektir. “Gündelik hayat yaşanmışlığın ve düşünmenin henüz birbirinden ayrılmadığı bir düzeydir" (Henri Lefebvre).

Uyanılması gereken şunlardır:

Sosyal düzeyde: verili toplumsal, yapı tüm kurum ve kuralları ile erkeği öne alan bir inşadır,

Psikolojik düzeyde: fallus, iktidarı (elbette erkeğinkini) ifade eder,

Edebi düzeyde: dil, erkek aklı üzerinden varedilmiş ve kurgusu buna göre yapılmıştır. Marjlarda bile bir isyan ve dayatılmış olana karşı koyuş erkekçe yapılır ve tercih edilir.

Kültürel düzeyde: tüm popüler kültürün temel dayanağı kadının metalaşmasıdır,

Gündelik hayatta: konuşma dilinde küfürü basarak, aşklarda kadını kısıtlayarak, şiddet araçlarına (silah, bıçak ve yumruk) tapını yaratarak yeniden üretilmesidir.

Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder