17 Ocak 2011 Pazartesi

Özgüven Tecavüzü

Cehaletle şişirilmiş özgüven, münasebetsiz bir yırtıklığı da kaçınılmaz kılar elbet. Ama ne gam. Özgüveninizle tecavüz ettiğiniz, hipnotize ettiğiniz, en derin, en ince yerinden vurduğunuz tüketiciniz, sergilediğiniz kendinden emin, sarsılmaz tavır karşısında her şeyinizi yalayıp yutacaktır.

Popüler kültürün aynasında özgüven ile yan yana durup kendimize baksak neler görürüz. Bu toplumun çocuklarının önemli sorunlarından birinin özgüven olduğunu biliyoruz, değil mi? Öyleyse bu derdimizin popüler gösteri dünyasındaki yansımalarını tartmak bir şeyler gösterebilir.

İçtenlik, açık sözlülük gibi özgüven de performans alanının canı olan yanılsama makinesinin önemli dişlilerinden. Ama özgüven, içtenlik-açık sözlülükten farklı olarak her şeyin başlangıcı olan, artık dile bile getirilmeyendir. Bu alanda varoluş mücadelesi verenlerin samimiyet puanı ikide bir dile getirilirken, sadece kendilerini ortaya atmış olmaları bile artık özgüvenlerini tartmayı gereksiz kılıyor.

Özgüven, bir star adayında elbette olmazsa olmaz bir özellik. kendinde olanı kimileyin binle çarparak taşımak gerek. Kendinin güzel, zeki, yetenekli olduğuna inanmazsan, kitleleri inandırmanın imkanı yoktur. Starlık doğası icabı sıkı bir özgüven gerektirirse de bizim kültürümüzde bir star adayının denetimsiz özgüveni tüketici kitlesinde çok daha hipnotik bir alan yaratır. Nedense, zengini de yoksulu da; okumuşu da okumamışı da, kadını da erkeği de; özgüven konusunda yaralı bir millet olduğumuzu söylesek başımız ağrımaz. Sivrilmek, ortaya çıkmak, görünür olmak, farklı olmak, bu topraklarda köklü birer küfürdür. Bu küfrün altında ezilenler, çoğunluktur. Dolayısıyla, sivrilmek için mücadele etmeyi, farklılığı uğruna savaşmayı, kendi olmakta ayak diremeyi için için yakışıksız bulup aşağılayan bir halklar bütünü olarak özgüvenin nasıl hipnotik bir gücü olduğunu tartabiliriz. Köyünde Memedali beye benzeyenleri 'yavşak', 'zevzek', 'zenne gılıklı' diye kovalarken televizyonda onun programlarına kilitlenenleri anlamak, kendimizi anlama yolunda bir adım elbet. Bütün yakınlarını farklı olmasınlar, ortalara dökülmesinler diye baskı altında yaşatan, kendisi de onların aynı yollu baskılarıyla yoğrulmuş insanlar, temaşa yoluna düşmüşleri ancak iktidarlarıyla bağışlar. Bağışlamakla da kalmaz, bağrına basar. En önemlisi, orada sivrilen farklılık da tehditkâr, cemaati sarsacak bir öneri değil, farklılık simülasyonudur. Bütün pazarlıklara ve uzlaşmalara açık bir çıkıntılık hali. Orada, o cilalı zirvede, kendi olamadıklarının bir başkası tarafından başarılmışlığını izlerken tüketicinin ruhunda aşk - nefret fırtınaları esmesinden söz etmeyeceğim. Daha ötesine bakalım isterim. Tüketicisi, starının karşısında ezilmediği takdirde onun pırıltısını algılayamaz. Bir dizide en ufak role çıkmanın insanların hayatındaki bütün dengeleri rahatlıkla altüst edebildiğini unutmayalım.

Tüketicinin en büyük hayranlığı, o 'içinden geldiği gibi' konuşabilen insanadır. Söz konusu yırtmışın ne gibi bir sanatla iştigal ettiğini bile umursamaz çoğunluk...

Mark Twain'in veciz sözü, gerçekten de abartılı değildir: "bu hayatta cehalet ve özgüvene sahipseniz yeter; başarı kesindir."

Cehaletle şişirilmiş özgüven, münasebetsiz bir yırtıklığı da kaçınılmaz kılar elbet. Ama ne gam. Özgüveninizle tecavüz ettiğiniz, hipnotize ettiğiniz, en derin, en ince yerinden vurduğunuz tüketiciniz, sergilediğiniz kendinden emin, sarsılmaz tavır karşısında her şeyinizi yalayıp yutacaktır...
...
(Yıldırım Türker, 24.4.2005; Radikal İki)

1 yorum:

  1. "bu hayatta cehalet ve özgüvene sahipseniz yeter; başarı kesindir."

    adolf hitlerden,başnakana, universitedeki hocalarıma, "askerdeki albayımdan" iş hayatındaki patronlarıma kadar flashback üstüne flashback yedim

    YanıtlaSil