11 Şubat 2011 Cuma

Direne Direne Sosyolog Olmak

Statükocu bir algının kuracağı adaletin varacağı yer burası olacaktı elbet, 13 yıldır şaşırmadık. Zaten o da bu yolun kolay olmayacağını biliyor, böyle bir kolaycı duygu taşımıyordu büyük ihtimal. Savaşmamak gereğine ilişkin savaşı bundandı. Bunu konuşabilseydik, içinde savaş var diye önce bunu tartar, savaş haklı mı yoksa haksız mı veya hangi savaş haklı olabilir diye tartışırdık.

Onda; duyarlılık, burayı anlayacak akıl, bu insanı dinleyecek bir kulak olması bir yana, birincilikle bitirdiği üniversitenin akademik kadrosu gereği de birden fazla ekol barındıran zengin bir teorik çerçeve var olacaktı. Bu birliktelikten daha azının çıkması pek de olanaklı olmayacak, kılıktan kılağa girerek öğrenciyken travestilerle yaşayacak, tinerci çocukları çaldıkları paranın kirli olduğuna ve o paraları ateşe vermeleri gerektiğine ikna ederek paraları yaktıracak, okuldaki hocası profesöre çingenelere felsefe anlatması gerektiğini önerecekti. Anglo-Sakson ekolü kadar Antik Yunan Felsefesi, Türk Sosyolojisi kadar Mistisizm, Germen ekolü kadar Metafizik, Tarih kadar Psikoloji, Sanat ve Edebiyat onu bir Siyaset Sosyolojisine götürecekti. Ama ona "Sosyoloji normatif değildir" de denildi. Yani ona söylenenlerden biri de Sosyolojinin; olanı betimleyen, resmeden, varolana ilişkin fotoğraf çekmenin ötesinde bir şey söylememesi gereken bir bilim olması gerekliliğiydi. Sosyolojik çıkarım her şey bir yana, kendini bilimsel olarak sunacaksa, asla değer yargısı ifade etmemeli şeklinde açık ya da örtük öğütler verilmişti. Tahmin yürütüyor veya varsayıyor değilim. Verildi, biliyorum. Tanışıyor değiliz ama bir kaç sınıf fark ile aynı okulun aynı bölümünden mezun olduk. Maruz kaldığımız kadar içselleştirdiğimiz, sevdiğimiz kadar öfkelendiğimiz olgular çok ayrı yerlere düşmez.

Şimdi o "zengin" teorik çerçeveden bir durum analizine girip ne kendimizi üzelim ne de kimseyi yoralım! Direk sorgusuz, yalın, apaçık ve kuşkusuz şunu anlamış olalım: bize sadece şimdiki popüler farkındalığı ile değil ama aynı zamanda yaşayarak varettiği makale ve kitaplarıyla, sivil toplum örgütlülüğüyle, söylemiyle ve durduğu yer ile toplayıp özetlersek tüm bir yaşam mücadelesiyle bir şey söylüyor Pınar Selek. Fotososyolog beklentisinde olanlara direk değilse bile yaptıklarıyla onu anlayacaklara Pınar Selek, Zygmunt Bauman'ın benzeri bir ifadesiyle şöyle diyor: "Tüm bu verili yaşam kurgusunu ve sosyal gerçekliği yaşarken ve açıklarken tamamen teorik alıntılardan faydalanmak isterdim ama farkettim ki benim de söyleyecek sözüm, yapacak işim varmış". Bu iş ve söz her ne ise ona kulak vermek gerek. Bu her ne ise ona dikkat etmek gerek. Bu ne ise, toplumsal düzlemde onu anlayacak ve çoğaltacak kulaklar var etmek gerek. Anlarsa topluma Pınar Selek yeter de, bu topluma daha çok Pınar Selek gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder