6 Haziran 2011 Pazartesi

Bir Billy Elliot değil

Alışmışız, Yeşilçam'ından Hollywood'una kadar filmlerde tansiyonun bir yükselip bir düşmesine, tam her şey yoluna girmişken kötü adamın ortaya çıkıp her şeyi berbat etmesine...

Bu filmde de onu bekleyip durdum ama olmadı bir türlü.

Filme dair çok da konuşmak istemem ama ayrıntıya girmeden sıcağı sıcağına yazmak gerek. Sinemacılar 'V' ile mi adlandırıyordu bu durumu anımsayamadım şimdi. Okuduğum çok basit kaleme alınmış sinema / senaryo kitaplarında bile hep bu salık verilirdi: Ortamı bir anda gerin ki hikâyeye ilgi artsın.

Yine de baştan sona büyük ilgiyle seyretmeme karşın Made in Dagenham'ı, hep "ulan şimdi bir şey olacak" deyip durdum. Bu da bir yöntem olabilir tabii ya da biz mi çok alışığız en temel haklarımızı kazanmak için bir dünya bedel ödemeye, bilemiyorum. Filmi seyrettikten sonra ya da seyredenler "daha ne bedel ödensin ki" diyebilir filme dair ama çok üstünkörü işlenmiş gibi geldi bana bu mevzu, tartışmak gerek.

Her hak arama mücadelesi bu kadar çabuk halloluyorsa Tekel işçilerinin günahı neydi Ankara ayazında?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder