29 Temmuz 2011 Cuma

Seyrantepe'den


Deplasman tribünü ziyaretlerimiz devam ediyor. Bu seferki durağımız Seyrantepe oldu. Kimileri için Aslantepe, kimilerine hala Ali Sami Yen ama kimseye göre Türk Telekom Arena olmayan staddaydık Sava ile. 

Türkiye'nin toplu taşıma ile en rahat ve kolay ulaşılan stadyumlarından biri olması zaten en başından, o hep kullanmak için uğraştığımız 'Avrupai' sfatını yakıştırmamıza neden oldu. Metrodan çıkar çıkmaz karşınızda kocaman bir spor kompelksi. Avrupa stadlarını gezdiğimden ya da çok iyi bildiğimden değil ama yine de bir Londra'daymış havasına girdim. 

Fotoğraf: AA
Girişin de çıkışın da çok kolay olduğu stadın rötüşları daha yapılmadığı için bazı anlarda inşaatı yeni bitmiş ama henüz boyanmamış bir evin ilk oturanı gibi hissettim kendimi ama bunda sahaya çıkan iki takımın taraftarı olmamamın da etkisi olabilir. Maç başlamadan kendinden geçen Galatasaraylıları gördükçe ve hiçbir şey hissetmediğim ayrımına vardıkça bunu daha da iyi anladım.

Yine de yeni bir stad görmek ve tam olarak as kadroyla gelmemiş olsa da Liverpool'u canlı izlemek keyifliydi. Tarihe tanıklık eden adam olmak gibi bir takıntım vardır. Kuruçeşme'de Kylie Minogue konserine, Teşivikiye'de Sıdıka Su cenazesine gitmem de biraz bu takıntıdan işte. Dün gece de bir tarihe tanıklık ettiğim için mutluyum. O maçı yerinde seyredenlerden biri miydim? Evet, öyleydim.

Son olarak, gerek beni davet edene jest olur diye düşündüğüm için gerekse de maça turist gibi gitmeleri sevmediğim için (GS'li Sava turist gibiydi bu arada) sırtımda her zamanki gibi ev sahibi takımın forması vardı. Gocunmam ben böyle şeylerden. Maç çıkışı taksici "kazandınız mı" diye sorduğunda ama; sırtımdaki GS formasıyla "ben Galatasaraylı değilim ilk önce bunu belirteyim. Sorunuza gelirsek, evet Galatasaray kazandı", dedim, derim. Karşımdaki, tanımadığım bir taksici bile olsa bu açıklamayı yapma ihtiyacı duyarım, illa ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder