"Bayram tatilinde bir yere gittim; şöyle güzel, böyle bi şey, illa siz de gidin, allah aşkına gidin" konulu, güneşli müneşli, cikcikli, pırpırlı, bol fotolu bir yazı yazmak niyetiyle oturdum masaya. Tv'yi de açtım ki evde ses olsun. Cankurtaran kanal İzTv'de eski sabah şekeri yeni belgeselci Savaş Karakaş'ın Türkiye'nin denizaltı batıklarıyla ilgili işi taze başlamış. Kulağım televizyonda, "dur önce fotoğraf seçeyim"dedim. O güzelim kasabanın güzelim fotoğrafları arasında gezinirken 2 sözcük çalındı kulağıma. Öylece kalakaldım.
Gözlerim monitörden televizyona kaydı. Orta yaşlı bir adam batık denizaltının nasıl bulunduğunu anlatıyor. Kurduğu cümlelerin herbirinde 2-3 kez o sözcükler geçiyor.
Algılamaya çalışıyorum, nefesim daralıyor. "Bugün öyle değildir canım, teknoloji çoook gelişti diyor mantıklı tarafım ama, öbür yanım teknoloji bu kadar gelişmeden önce batan denizaltıları, yara alıp battıysa suda boğulup ölen, yara almadan battıysa şamadıranın ucundaki telefondan gelecek sesi beklerken havasızlıktan ölen denizaltıcıları getiriyor gözümün önüne.
Daha önce hiç duymadığım bu 2 sözcük belki de bugüne kadar hiç düşünmediğim şeyleri düşündürtüyor bana, derin derin nefesler alıyorum...
* Denizaltı battığında su yüzeyine çıkan ve içindeki telefonla denizaltıyla iletişim kurmaya yarayan cihaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder