7 Şubat 2012 Salı

Halil Abi

Aşağıdaki videoyu seyredince aklıma geldi Halil Abi.

1994-95 sezonunda, İstanbul 2. Amatör Küme’de oynuyoruz, 14-16 yaş grubunda…

Sporda amatörlük ruhunun çoktan bittiği yıllar. 14-16 yaş grubundayız ama rakiplerimizde neredeyse 16 yaşında hiç futbolcu yok. Takımların tamamı ‘kaçak oyuncu’ denilen, yaşları 16’dan büyük futbolculardan oluşuyor. 13-14 kişiden oluşan Heybeliadaspor’un kadrosunda 13 yaşında çocuk bile var. Ben de 14 yaşındayım bu arada. Takımımızın yaş ortalaması 14-15. Bizim de birkaç tane kaçağımız var ama tiplerini, fiziklerini görseniz 17 demezsiniz. Taş çatlasa 16. Öyle büyük futbol yetenekleri de yok hani. İlk 11 tamamlansın diye sağdan soldan zorla maça getirilmiş adamlar. ‘Kurtarıcı’ değiller yani. Tabii o birkaç tane kaçak oyuncu yüzünden karşı takımın kadrosuna da itiraz edemiyorsunuz. “Bu adamlar nasıl oynar?” dersen, “sen kendi takımına bak” diyecekler çünkü.

Yine de en insaflı takım bizimkisiydi. Derdimiz sadece futbol oynamaktı. Ama oynayamadık hiç. Rakip takımların bizden daha az teknik -o dönem için oldukça ileri düzeyde teknik topçulardık- ama vücutları bizim iki katımız olan kaçak futbolcularıyla mücadele edemiyorduk. Topla hızla gelen bu kaçakların önünden defalarca çekilip onlara yol vermişliğim vardır. Birkaç kere kendimi önlerine attım, onlarda da tellere yapıştım.

Maçlarımız genelde ‘Kartal Bulvar’ ya da ‘Ümraniye Çakmak’ statlarında oynanıyordu ki o statlar da ayrı birer yazı konusudur.

Konuya dönelim. O yaşlardaki çocuklarda bir yaş farkı bile fiziksel olarak çok fark ediyorken, biz kendimizden 3-4 yaş büyüklere karşı top oynamaya çalışıyoruz. Tahmin edersiniz ki her maçımız büyük farklarla bitiyor. Hafızam beni yanıltmıyorsa, en iyi maçımızda 6-2 yenilmiştik. Genelde 8-9 golden aşağı yediğimiz yoktu. Bir de 11-1 yenildiğimiz bir maçımızı hatırlıyorum, kalecimiz penaltı kurtarmış ve maçı kazanmış kadar sevinmemizi sağlamıştı. Sezon boyunca 90 civarı gol yemiş ve 10’yakın gol atmıştık.

Bu maçlardan birinde, 7-0 yeniğiz bu arada, yerde sakat yatan biri nedeniyle hakem oyunu durdurdu. Tekrar başladı maç ve gelen ilk topta 8-0 oldu. Tam santra yapacağız, teknik direktörümüz olan rahmetli Halil Abi’nin bağırtılarını duymaya başladık. İlk önce ne dediğini anlamadık, kendisini yerden yere atmadığı kalmıştı bir, Yılmaz Vural yanında uysal kalırdı. Sonra işe uyandık. Futbol kurallarını iyi bildiğiyle övünen biz yeni yetmeler, Halil Abi’nin atlamadığı bir ayrıntıyı atlamış, belki de umursamamıştık. Yerde sakat yatan futbolcu nedeniyle duran oyunun hava atışıyla başlaması gerekirken taç atışıyla başlamıştı. Oysa top taca çıkmamıştı. Ortada bir kural hatası vardı ve Halil Abi’nin isyanı da bunaydı. Gol geçersizdi ona göre, tabii futbolun kitabına göre de. Lakin tahminen ya spor akademisinden yeni mezun ya da daha öğrenci olan genç hakem, yaptığı hatayı kendine yedirememiş ve golü iptal etmemişti. Maç 7-0 da olsa o yaşta birinin hatasını kabul etmesi bizde pek görünen bir şey değildir. Halil Abi uzun süre itirazlarına devam etti ve en sonunda Kartal Bulvar Stadı’nın dışına çıkartıldı. Oyundan atıldı anlayacağınız. Bir teknik direktörün kırmızı kart gördüğüne tanık olduğum ilk maç oydu hem de canlı tanıktım.

O, tel örgülerin ardından maçı izlemeye devam ederken biz bir gol daha yedik ve maçı 9-0 kaybettik. Maç 9-0’ken bile Halil Abi tel örgülerin dışından taktik veriyordu, yerini kaybedeni uyarıyor, “bas bas bas” diye bağırıyordu.

O gün çok üzülmüştüm Halil Abi’ye. Tek derdi kuralların doğru uygulanmasıydı ve bu derdi yüzünden sahadan atılmıştı. Dedim ya maç zaten 7-0’dı. O gol iptal olsa ne olurdu olmasa ne olurdu. Ama ona göre öyle değildi işte. Santra sırasında benle orta yuvarlakta duran arkadaşımın bile kendi kendine “amma uzattın abi” dediğini unutmam.

Bu olaydan birkaç yıl sonra Halil Abi kalp krizinden öldü. Ben başka bir sporun yolcusu oldum. Yıllar sonra bir gün, Heybeliadaspor’un yine Kartal Bulvar’da oynanan bir maçına bu kez seyirci olarak gittim. Takımın tek seyircisi olduğum için takım minibüsünde onlarla birlikte gittim maça. Takım iyi durumdaydı ve şampiyonluğa oynuyordu. Minibüste o zamanki teknik direktör tarafından yapılan şu konuşmaya şahit oldum:

“Çocuklar, çıkın adam gibi oynayın. Kazanırsanız ……. Abi’niz size şu kadar prim verecek. Bu maçı kazanın ki parayı siz alın. Kaybederseniz haftaya bu parayı rakip takıma vermek zorunda kalacağız.”

Halil Abi, güzel adamdı…

minik takım (l'equip petit) from newalaqasaba on Vimeo.

1 yorum:

  1. Edip Cansever'e atıfla;

    Ah güzel Halil abim benim
    İnsan yaşadığı yere benzer...

    diyesim geldi.

    YanıtlaSil