Değişen Ben Değilim, Dönüşen Savaş *Yılmaz Erdoğan
Üniversite sınavına gireceğim sene sistem değişti. Giremedim
üniversiteye ilk sene. Sistemden dolayı değil, gerçi sistemden tabii ama
değişmesinden dolayı değil. 2 sene sonra tekrar değişti derken ben kapağı attım
üniversiteye. Benim girdiğim bölüm, bizim ilk senemizden sonra yetenek sınavıyla
almaya başladı öğrencileri.
Üniversiteye girdiğim sene kapalı alanlarda sigara içme
yasağı başladı. Dumansız hava sahası üniversiteyi de etkilemiş, sınıflarda
hocalarla sohbet ederek karşılıklı içilen sigaralar tarihe karışmıştı.
4 sene içinde sınıf geçebilme sistemi 3 kere değişti.
İlk senemde okulda çalışıyordum. Burs biriminde. Birçok öğrenci
gibi. Ayda 150 lira alıyorduk. Bu verilen 150 lira dolayısıyla bölümlerde
çalışan birçok öğrenciye rektörlük bursu gibi burslar verilmedi. Kasımda işten
çıkarıldık. Maaşsız, burssuz kaldık. Çalıştığımız son ayın maaşı da ödenmedi. Örgütlendik.
Bildiriler dağıttık okulda. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni desteğe
çağırdık, bildirileri almaya bile korktu çoğu öğrenci. Hergele’de toplanıp
Beyazıt’a yürüdük. Basın bildirisini okudum ağzıma dayanan megafona bağırarak
Beyazıt Meydanı’nda. O günün koşuşturmacısından yemek yemeyi unutup bildiririn
sonunda yere yığıldım, açlıktan bayılmıştım. Bir aya kalmadan maaşlarımız
ödendi ve öğrenciler tekrar işlerine alındı. Ben ve arkadaşlarım dönmedik burs
birimine çünkü baştaki kadro değişmeye başlamıştı bile, bize yer yoktu.
Okula kartsız giriş mümkün olmadığı gibi, kendi
üniversitenin başka yerleşkesine girmek de mümkün değildi. Bu mümkünsüzlüğün
aslında mümkün olduğu açıklandı ama uygulayan olmadı.
3. senemde okulun bahçesine mobese kamerası konuldu.
4. senemde girişe x-ray cihazı koydular. (Sanırım ikinci
elmiş, güvenlik pek memnun değil bu durumdan.)
4 sene içinde içerde ve dışarıda birçok olay oldu. Çevik
kuvvet her daim hazır olda bekledi. En küçük
kargaşada hiç tereddüt etmeden girdi okula, belirli öğrencilere önce dayak atıp
ardından o öğrencileri gözaltına aldılar. Bahçeye dışarıdan taşlar ve sloganlar
atılırken güvenlik sadece kapıyı kapadı. Dışarıdakiler içeri girmesin diye
değil içeridekiler dışarıya çıkmasın diye. Dışarı çıkamayanlar bahçede
şarkılarını söyleyip halaylarını çektiler, bahar gelmişti.
Okulda bir yandan bunlar olurken ben mesleğimle ilgili bir
şeyler yapabilmek için Şehir Tiyatroları’nda oynanacak Rosenbergler Ölmemeli oyununun provalarına
gitmeye başladım. Gönüllü asistan olarak. Ağustosta başladı provalar. Ekimde prömiyer
yapılacaktı kasıma ertelendi ardından aralığa ve sonunda ocak ayında yani 6
aylık bir prova sürecinden sonra oyunun ilk gösterimi yapıldı.
Güzel insanlarla tanıştım. Şansıma güzel insanlar denk
gelmişti.
Prömiyer sonrası Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde ilk kez sahneye
selamlamaya çıktım. İki hafta sonra galası yapıldı oyunun, ikinci kez Muhsin
Ertuğrul Sahnesi’nde çıktım selamlamaya o güzel insanlarla. Galadan iki hafta
sonra bir haber geldi, oyun telif nedeniyle kaldırılıyordu. Son oyunlar
oynanacaktı. Pazar günü Rosenbergler için son kez sahneye çıktım Muhsin
Ertuğrul Sahnesi’nde ve Şehir Tiyatroları’nda geçirdiğim 7 aylık gönüllülük
sürecim son bulmuş oldu. Gönlüm orada kaldı.
Şimdiyse 40 yılını, 50 yılını, benim gibi 7 ayını belki 7
yılını Şehir Tiyatroları’na vermiş birçok insanın hayatında bir şeyler
değişiyor. Şehir tiyatroları yok edilemez deniliyor.
Şehir tiyatroları değil şehir yok ediliyor.
Ve maalesef bütün şehri aynı hızda kirletiyorlar ve
birinciliği de kimseye kaptırmıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder