21 Nisan 2012 Cumartesi


Değişen Ben Değilim, Dönüşen Savaş *Yılmaz Erdoğan


Üniversite sınavına gireceğim sene sistem değişti. Giremedim üniversiteye ilk sene. Sistemden dolayı değil, gerçi sistemden tabii ama değişmesinden dolayı değil. 2 sene sonra tekrar değişti derken ben kapağı attım üniversiteye. Benim girdiğim bölüm, bizim ilk senemizden sonra yetenek sınavıyla almaya başladı öğrencileri.

Üniversiteye girdiğim sene kapalı alanlarda sigara içme yasağı başladı. Dumansız hava sahası üniversiteyi de etkilemiş, sınıflarda hocalarla sohbet ederek karşılıklı içilen sigaralar tarihe karışmıştı.

4 sene içinde sınıf geçebilme sistemi 3 kere değişti.

İlk senemde okulda çalışıyordum. Burs biriminde. Birçok öğrenci gibi. Ayda 150 lira alıyorduk. Bu verilen 150 lira dolayısıyla bölümlerde çalışan birçok öğrenciye rektörlük bursu gibi burslar verilmedi. Kasımda işten çıkarıldık. Maaşsız, burssuz kaldık. Çalıştığımız son ayın maaşı da ödenmedi. Örgütlendik. Bildiriler dağıttık okulda. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni desteğe çağırdık, bildirileri almaya bile korktu çoğu öğrenci. Hergele’de toplanıp Beyazıt’a yürüdük. Basın bildirisini okudum ağzıma dayanan megafona bağırarak Beyazıt Meydanı’nda. O günün koşuşturmacısından yemek yemeyi unutup bildiririn sonunda yere yığıldım, açlıktan bayılmıştım. Bir aya kalmadan maaşlarımız ödendi ve öğrenciler tekrar işlerine alındı. Ben ve arkadaşlarım dönmedik burs birimine çünkü baştaki kadro değişmeye başlamıştı bile, bize yer yoktu.

Okula kartsız giriş mümkün olmadığı gibi, kendi üniversitenin başka yerleşkesine girmek de mümkün değildi. Bu mümkünsüzlüğün aslında mümkün olduğu açıklandı ama uygulayan olmadı.

3. senemde okulun bahçesine mobese kamerası konuldu.

4. senemde girişe x-ray cihazı koydular. (Sanırım ikinci elmiş, güvenlik pek memnun değil bu durumdan.)

4 sene içinde içerde ve dışarıda birçok olay oldu. Çevik kuvvet her daim hazır olda bekledi.  En küçük kargaşada hiç tereddüt etmeden girdi okula, belirli öğrencilere önce dayak atıp ardından o öğrencileri gözaltına aldılar. Bahçeye dışarıdan taşlar ve sloganlar atılırken güvenlik sadece kapıyı kapadı. Dışarıdakiler içeri girmesin diye değil içeridekiler dışarıya çıkmasın diye. Dışarı çıkamayanlar bahçede şarkılarını söyleyip halaylarını çektiler, bahar gelmişti.

Okulda bir yandan bunlar olurken ben mesleğimle ilgili bir şeyler yapabilmek için Şehir Tiyatroları’nda oynanacak  Rosenbergler Ölmemeli oyununun provalarına gitmeye başladım. Gönüllü asistan olarak. Ağustosta başladı provalar. Ekimde prömiyer yapılacaktı kasıma ertelendi ardından aralığa ve sonunda ocak ayında yani 6 aylık bir prova sürecinden sonra oyunun ilk gösterimi yapıldı.

Güzel insanlarla tanıştım. Şansıma güzel insanlar denk gelmişti.

Prömiyer sonrası Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde ilk kez sahneye selamlamaya çıktım. İki hafta sonra galası yapıldı oyunun, ikinci kez Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde çıktım selamlamaya o güzel insanlarla. Galadan iki hafta sonra bir haber geldi, oyun telif nedeniyle kaldırılıyordu. Son oyunlar oynanacaktı. Pazar günü Rosenbergler için son kez sahneye çıktım Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde ve Şehir Tiyatroları’nda geçirdiğim 7 aylık gönüllülük sürecim son bulmuş oldu. Gönlüm orada kaldı.

Şimdiyse 40 yılını, 50 yılını, benim gibi 7 ayını belki 7 yılını Şehir Tiyatroları’na vermiş birçok insanın hayatında bir şeyler değişiyor. Şehir tiyatroları yok edilemez deniliyor.

Şehir tiyatroları değil şehir yok ediliyor.

Ve maalesef bütün şehri aynı hızda kirletiyorlar ve birinciliği de kimseye kaptırmıyorlar.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder