Mevsim normallerinin üzerinde bir ilkbahar sabahıydı evden
çıktığımda. Apartman kapısından çıkarken fark ettim kızımı öpmediğimi, her
sabah çıkarken öperdim. Duraksadım, devam ettim.
Köprüdeki trafik de sıkışıklık normallerinin altındaydı,
çabuk geçtim karşıya. Arabayı park edip şirkete girdim. Herkes beni bekliyordu.
Oysa erken gelmiştim her zamanki gibi, askerlikten kalma alışkanlık. “Hadi hadi
çıkıyoruz” dediler. Canım da nasıl çay çekmişti o sabah ki hayatta içmem.
Minibüse doluşup Sirkeci’ye geldik. Arabalı vapur
iskelesinde bekliyordu tekne. Hafiften bir gündoğusu esiyor, yine de tekne
heyecanlı, yerinde duramıyor. Dalganın her vuruşunda halatlar geriliyor kopacak
gibi. İç gıcıklayan bir gerilme sesi, sonra boşluyor yine kendiliğinden.
Tekneye binip halatları çözdük. Havada bir şey yoktu.
Sarayburnu açıklarına gelirken kıyafetleri giymiş bekliyorduk, paletsiz.
Dalacağımız mevki tam olarak belli olunca paletleri giyip tüpleri sırtladık.
Önden ben atladım. Arkadan geleni göremedim ama atlarken sesini duydum.
Sarayburnu da olsa 3-4 metreden sonra görüş mesafesi kaybolmuştu, pislikten,
çamurdan.
Dalmaya başladık yavaş yavaş. Göz gözü görmüyordu. Yıllardır
dalarım, ilk kez ürperdim, dönmek istedim o an. Dönemedim. Bir şey çekmeye
başladı beni aşağı doğru. Ellerimle ayaklarımı yokladım, takılan bir şey yoktu.
Hızla iniyordum. Deniz dibindeki çamura saplanmam taş çatlasın bir dakika
içinde gerçekleşti. Kaldım öylece, çıkmak istedim çıkamadım. Çok çırpındım,
çırpındıkça daha fena saplandım.
20 dakika geçmiş olmalı ki tüpteki oksijen bitti ilk önce.
Bilincim yerindeydi hâlâ. Zorla kafamdakileri çıkarabildim. Almaya çalıştığım
son nefesi de tutamadım, yorulmuştum. Su yutmaya başladım hızla. Vücuduma hızla
su giriyordu. Ölmem takribi 6-7 dakikayı buldu.
Günler içinde dalgıç kıyafetlerim çürüdü. Pislik nedeniyle
herhangi bir deniz canlısına rastlamadım hiç. En korktuğum şeydi balıkların
yavaş yavaş beni kemirmesi, korktuğum olmadı. Çıplaktım ama artık, üşümeye
başladım günler içinde.
Onuncu güne doğru vücudumda da erime, çürüme, yok olma
belirtileri başladı. Küçük küçük parçaların kopup gidişini seyrettim.
Bir kızımı öpmediğim bir de çay içmediğim için pişman oldum
o an. Sonrasını hatırlamadığıma göre bedenim bin bir parçaya ayrılıp saplandığı
yerden kurtulmuş olmalı. Belki ayaklarım da balçığın içinde çürümüştür. Belki
midyeler, belki çinekoplara yem oldum, gerçekten gerisini hatırlamıyorum.
Bazen düşünüyorum da güzel bir hayat sürdüm gerçekten, ölmek
istediğim yerde de öldüm. Ölümüm erken oldu geride kalanlar için, kabul. Ama
ben kıvamında bıraktığıma inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder