22 Ekim 2008 Çarşamba

İstanbul Frankfurt Paris İstanbul

Ben ada çocuğuyum. İstanbul’un adalarından birinde, bana göre en güzeli olan Heybeliada’da doğup büyüdüm. O yüzden kendimi hiç İstanbullu sayamadım, birçok adalı gibi. Yani fiziksel olarak İstanbulluydum ama ruhen değildim. İki arada bir deredeydim anlayacağınız.
Solcu bir ailede büyüdüm ama siyasetle -gerçek anlamda- geç tanıştım; sabahtan akşama kaset dinlenen bir evdeydim ama Nirvana’yı 20’li yaşlarımda bildim; doğanın içindeydim ama doğanın farkına geç vardım. Uzar gider bu...
Hep küçük hayallerim oldu. Ne bileyim, örneğin bir yurtdışı macerası hayal etmedim hiç. Bırakın işi, okulu; gezmek, görmek için bile ağzıma almadım Amerika’nın adını. Belki durumu iyi olmayan bir ailede büyümüş olmamın da etkisi vardır. Belki maddi yetersizlikler ket vurmuştur hayallerime, bilemiyorum. Adadan İstanbul’a geçmek bile büyük olay oldu benim için her zaman. Dünyanın bilmem kaç ülkesinin başkentini ezbere bilirdim ilkokulda ama dedim ya, o başkentleri görmeyi düşünmedim hiç. Hiçbir zaman gidemeyeceğim düşündüğüm için belki de... Anlayacağınız gerçekçi olup imkânsızı istemedim hiç. Küçük hesapların adamı olarak küçük hayallerin peşinde koştum hep.
Geçen hafta, Frankfurt Kitap Fuarı için Frankfurt’a gitti bu çocuk. 26 yaşında. Türkiye ortalamasına göre erken bir yaş olsa gerek... İstanbul’da yaşayıp denizi görmeyenlerin sayısının milyonlarla telafuz edildiği bir ülkede hele...
Frankfurt’a dair ne anlatayım bilemiyorum. İyi bir gözlemci değilim. Yabancı dilim olmadığı için toplu taşıma araçlarına nasıl binileceğini soramadığımdan, sormaya utandığımdan yürüdüm biraz da. Keşiflere çıkmadım öyle. Kaldığım otel ile fuar alanı arasında gidip geldim hep. Arada bir ara sokaklara girip korkuyla hemen ana caddelere döndüm.
Almanya’yı anlat deseniz, bir bok söyleyemem anlayacağınız. Ama Almanya’ya gitmiş oldum mu? Evet, ben Almanya’ya gittim. Eeee? Eeeesi bu işte. Hayalini bile kurmaya gerek yokmuş, iyi ki de kurmamışım. Sanırım büyük hayal kırıklığına uğrayacaktım o zaman.
Belki kısmen cesaret gösterisini Fransa’ya geçerek yaptım Almanya’dan. Hazır şengen vizesini kapmışken fırsat bu fırsat deyip bir şeyler yapmak istedim. Sırf bir ülkeyi daha ‘gittim’ haneme eklemek için belki, kalktım Paris’e gittim. Adalı Safvet orada. O olmasaydı yine gitmeye cesaret edemezdim, hatta o, ucuza nasıl gidileceğini benim için bulup önüme koymasaydı ben araştırmazdım bile. Mal gibi geçirirdim kalan günlerimi Frankfurt’ta.
Bir gecem ve iki tam günüm geçti Paris’te. Fazlasıyla dolu dolu geçti hem de. Paris’in arka sokaklarında da hayatlar olduğunu unutmadan bütün cilalı yerlerini gezdim. Paris’e dair aklımda kalanlar ise ilginç şeyler.
Sonuç olarak bu çocuk Paris’i de görmüş oldu. Şimdi komik geliyor kulağa. Gazetede vaaay Paris ha diyorlar, anlatsana biraz. Ne anlatayaım ki; Paris deyince aklımda gelen ilk sözcük ‘bisiklet’ oluyor artık.
Nedenini sonra mutlaka anlatacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder