8 Aralık 2008 Pazartesi

Yanıyor mu yeşil köşkün lambası (BirGün yazıları 17)

Cumhurbaşkanı tarafından verilen ‘Cumhurbaşkanlığı büyük kültür sanat ödülleri’ törenine davet edilmem nedeniyle gazetedekiler bir haftadır trip atıyor bana. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Ben kendimi akredite ettirmek için uğraşmadım inanın ki. Ya da Ertuğrul’u arayıp, “Hacı be, sen de eski solcu sayılırsın, yap bi güzellik” demedim. Teklif de davetiye de onlardan geldi. O yüzden bana değil, cumhurbaşkanlığının basın dairesine tirp atın; ya da durup bir düşünün, bu gazetenin nice ‘entel’i varken niye bu çocuğu çağırdılar diye.
Sadece İstanbul tayfası için söylemiyorum. BirGün Ankara ekibi de triplerdeydi. Muhabirin derdinden en iyi muhabir anlarmış. Neyse ki Özlem Zorcan’la Zehra Şahindokuyucu bürodaydı da Ankara ayazında sıcak bir çay verenim oldu. Hatta Özlem çıkardı, otobüs için EGO kartını bile verdi. Yoksa Çankaya Köşkü’ne yayan giden ilk konuk olarak tarihe geçecektim...
Köşkün bahçesinden girdiğimde, basın odasında çay sigara partisi veren gazetecilerde bir hareketlenme oldu. Önemli biri geliyor sandım, dönüp yola baktım, gelen giden yok. Meğer beni çekmek için hareketlenmişler. “Sör, sör, ekskuzmi” diye bağırdıklarında çaktım mevzuyu. Tipimden kıyafetimden falan beni yabancı konuk sanmışlar. Bozmadım ben de; “hay, hav’r yu” diye İngiliz aksanıyla selam edip Kofi Annan gibi el salladım.
Köşke girdiğimde de benzer bir ilgiyle karşılaştım. Merdivenlerden çıkmamla salonda bir sessizlik oldu ve insanlar dönüp bana bakmaya başladı. İngiliz aksanımı burda yemezler diye kimseyle konuşmadan yan salona geçtim. Kendinden emin bir tavırla da yürüyorum bir yandan, sanki köşkün sahibiymişim de Abdullah Gül’den kirayı almaya gelmişim gibi. Diğer salona geçince de aynı ilgi üzerimde toplandı ama bu kez nedenini anladım. Yaklaşık 200 davetli arasında kravat takmamış ve keten pantolon giymiş tek konuktum. Üstelik salondakilere bakınca Kızılay’ın dağıttığını düşündüğüm siyah ya da lacivert bir takım elbisem de yoktu. Ufuk Uras’ın bile kravat taktığı bir ortam, ben daha ne diyeyim size!
Törenin yapılacağı salonda ilk dikkatimi çeken protokol sıralaması oldu. En arka bölümün konuk gazetecilere ayrılmasına lafım yok ama en arkanın bir önü ‘devlet sanatçıları’na ayrılmıştı. Sen gel, sanat yapacağım diye elli yıl sürünmüş insann hiçbir koşulunu düzetmeden devlet sanatçısı unvanı ver; bir de kültür sanat konulu bir törende dalga geçer gibi en arkaya at. Sonra “sanata verdiğim önem...” diye konuşmaya başla... Hayır en önde İ. Melih Gökçek oturmasa belki yine dert etmeyeceğim de...
Yerimiz az, ayrıntıları geçip asıl merak edilen mevzulara gelelim, basında yer almayan dedikodulara...
* PEN Türkiye’nin başkanı ve sevgili yazarımız Tarık Günersel’in sakallarını sıvazladı Abdullah Gül. Günersel de makas almaya yeltendi reis-i cumhurdan; lakin Gül’ün yağveri asker çevikliğiyle duruma müdahale etti de ikinci bir Barlas - Erdoğan vakası yaşanmadı.
* İsmet Berkan, Radikal Ankara’dan Murat Yetkin’in eşşek şakasına kurban gitti. Yetkin “köşkte içki vermiyorlar İsmet Abi” deyince Berkan da ceketinin iç cebine pipetli votka portakal düzeneği kurmuş. İkram edilen içecekler arasında kırmızı şarap olduğunu gören Berkan, pipeti sokacak yer bulamadı. Yetkin’in işten çıkarılması gündemde. Koltuğun yeni sahibi Erkan Goloğlu olabilir.
* Konuşmalar sırasında Hayrunisa Gül’ü, Emine Erdoğan’a mesaj çekerken yakaladım. “Slm Emine. Akşam Osmanlı el sanatları partisi veriyorum. Hava kararınca beş numaralı kapıdan girersin, gazeteciler protokol kapısında, çaktırma ;)” yazıp yolladı. Vallahi gördüm.
* Ali Rıza Binboğa, kokteyl sırasında çello çalan gençlerden şarkı istedi. Peçeteye yazdığı notta “yanıyor mu yeşil köşkün lambası” yazıyordu. Nedenini sordum, tepkiymiş. Först leydinin türbanına takmış, bir de tavandaki avizelere. Saymış, salonda 400’e yakın avize ve her birinin içnde onar tane ‘ampul’ varmış. (Laf aramızda ben de saydım) Cumhurbaşkanı taraflı davranıp mesaj veriyormuş ‘ampul’lerle. Abi dedim, tavandan verilen elektriğin parasının kimden çıktığını sorgulasak? “İki dakka solculuk yapma da git bi kravat tak, bak Ufuk Uras bile kravat takmış” demesin mi? Tekrar “abi” dedim. “Kapalı tribünde kime sorsan solcuyum diyor” dedim. “Maksat şeref tribünüde bağırmak ‘yönetim istifa’ diye” dedim. “Baksana Yaşar Kemal’e” dedim. “Orasını karıştırma” dedi. “Peki” dedim.
* İ. Melih Gökçek, tören bittikten sonra, uçakta yer olmadığından Fatih Ekspresi’yle İstanbul’a dönen ‘Damat Çalık Paşa’ ve iki ünlü gazeteciyle kuşetli vagonda Eskişehir’e kadar geldi. Yan kompartımandaydılar duydum her şeyi. Seçim öncesi Ankaralı entelleri etkilemek adına kolpa bir ‘belediye sanat ödülleri’ verme planı yaptılar. Ödülleri de Müslüm Gürses’le Bülent Ortaçgil’e vermeyi düşünüyorlar. Biri kabul etmezse diye yedekteki aday da belli şimdiden: Ankaralı Turgut.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder