31 Mart 2009 Salı

Ne sevdaymış


Kardeşimle tanışmamız aslen çocukluğumuza dayanır. O benden bir üst sınıftaydı ama ada işte, küçük yer; herkes tanırdı birbirini. İkimiz de bilirdik birbirimizi de muhabbetimiz yoktu.

Yıllar geçti, hayat bizi aynı mekânda bir araya getirdi. İkimiz de -Sava Sipataktikis'in değişiyle Türkiye'de değil de Ajax altyapısında olsam şu an Villareal'de top koşturan bir isim olurmuşum- deli gibi futbol sevdalısıyken bir anda kendimizi dünyanın en aristokrat sporunu yaparken bulduk.

Gel zaman git zaman, o sporda aynı teknede denizlere açıldık; karından hızlı atarak ve kürek başını 'çat' diye suya sokarak... Yaptığımız sporda ne kadar çok geliştiysek, dostluğumuz da o kadar gelişti. Hatta nice antrenmanlar kaytardık ama dostluğumuzu kaytarmadık el aleme inat.

Küs olduğumuz zamanlarda bile birbirimizin yarışlarında kıçımızı yırtarcasına bağırdığımızı bilirim. Hoş, serde artislik var; yarış biter bitmez birbirimizle ilgilenmiyormuş gibi yapardık o ayrı; ama benim yarışımda neredeyse suya atlayıp teknemi itmek istediğini biliyorum onun.

Sonrası hep aynı hikâye. İlk önce okul girdi araya. Ben coğrafi olarak yakın, ruhen çok uzak bir diyara okumaya gittim. O da benzer bir ebesinin nikâhı mesafeye uzadı. Onun okulu bitti sonra. İş hayatı başladı. Ben hâlâ öğrenciydim. Görüşemez olduk. Sonra o iş değiştirdi, ben okul değiştirdim. Görüşmeme halleri uzadı gitti.

Ne kadar görüşmediysek o kadar sevdik birbirimizi. Özledik. O sevgilisinden ayrılınca beni aradı. Ben sevgilimle barışınca onu aradım. O adaya gelirken beni aradı, ben aynı anda adadan ayrılıyordum. Ben onların evinde çay içerken, o Küçükyalı'da balayı yapıyordu yeni evli çiftlerle.

'Resmi' arkadaşlığımızın 10. yılında bizi hâlâ bir arada görenler çok şaşırdı bir yaz akşamı. Ohaa dediler, bu ne bitmez sevdaymış? Gerçekten de bitmedi sevda. Çok kızdık, kızdırdık, üzdük, üzüldük; ama bitirmedik o sevdayı. Dünyanın en iki ucundaki insanın bile aslında nasıl dünyanın merkezinde buluştuğunu gösterdik millete. Kimseye bir şey gösterme niyetimiz olduğundan değil, kendiliğinden oldu ne olduysa.

Son birkaç yılda çok kızıyor bana, paylaşmıyorum diye. Haklı olabilir; ama ben kendimle bile paylaşmıyorum, bunu da anlatamıyorum ona. Elbet günün birinde o da beni anlayacak, yılbaşında Afyonkarahisar'da ne işi olduğunu anlayabildiğim gibi.

Biz yine görüşmemeye, birbirimizi ihmal etmeye devam edeceğiz bundan sonra da. Ama ikimiz de bileceğiz ki götümüz sıkışınca geleceğimiz adresler belli. O adreslere hiç gelmesek de...

Mutlu yıllar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder