3 haftadır eve uğramıyordum. Bugün gittim ki ne göreyim? Penceresinden 'Türk' Bayrağı eksik olmayan yönetici kapıya yine kâğıt yapıştırmış: "Ara Bey, sizin yüzünüzden doğalgaz faturasını yatıramıyoruz hebele hübele hübele..."
Kadına 50 kere söyledim. Bakın dedim Hülya Hanım, cep telefonu denen olayı dumanla haberleşmede çıkan aksaklıklar nedeniyle icat etmişler. Şu kapıya kâğıt yapıştırmayın, arayın söyleyin. (Bu arada öyle bantla falan yapıştırmıyor hatun. Bildiğiniz 404 uhuyla yapıştırıyor. 2 gün kapıdan kâğıt kazımakla uğraşıyoruz sonra)
Cepte de her zamanki gibi 4 TL civarı bir para var. Akbil doluysa karnın dolu olmasının önemi yok, sigara işini halledelim yeter. Salona geçtim, on dakika sonra kapı çaldı. Burada Kandemir Konduk'a bir parantez açarak elerinden öpüyorum. Apartman yöneticilerini ne kadar da güzel tahlil etmiş adam. Hepsi mi Sabri Bey'in kopyası olur be kardeşim!
Ses çıkarmamak için toynaklarımın ucuna basa basa gittim kapıya. Delikten baktım ve tabii ki kapıcıyı gördüm. O da delikten içeri bakıyor, meraklı taze. Sanki içeriyi görebiliyormuş gibi... (Rizeli) uzun süre bakıştık ve yan dairenin kapısını çaldı. Yandakinin tombik oğlu açınca kapıyı sordu bizimki: "İki numara evde yok mu?" Oğlan da yok dedi. (Bunlar da sürekli bizi mi dinliyor ne) Kapıcı gitti.
O gider gitmez bizim Teodoris'i aradım. Dedim, gelirken para çek. Yarım saat sonra Teodoridis geldi. Aldım elinden parayı ve koşar adım çıktım apartmandan. Markete gidip 57 TL olan aidat parasını bozdurabildiğim kadar bozuk paraya çevirdim, uyuzluk değil mi? 35 tane 1 TL, 44 tane de 50 kuruşu dört market gezdikten sonra koydum bir torbaya ve geldim yöneticinin dairesine. Kırarcasına çaldım kapıyı. Uzun süre açan olmadı kapıyı. Genelde yarım dakikaya yakın bekletir kapıda sağ olsun. Yine yarım dakikaya yakın bir süre sonra her zamanki şuh haliyle açtı kapıyı. Üzerinde yine sadece bir gecelik vardı. Süper rahat bir kadın bu bizim yönetici. Şu eve taşınalı bir yıl oldu, bir kere normal bir kıyafetle açmadı kapıyı, yeminle bak. Yine aynı gecelik. Tek kolunu dirsekten kapıya dayamış şekilde "Merhaba Aracığım" dedi. Ulan nooldu iki dakikada? Kapıya yapıştırdığın muhtıravari kâğıdı yazan kadından eser yok yine.
"Girmez misin" dedi. "Girmem" dedi. "Aidatı getirdim" dediğimde verdiği yanıta iyice dellendim. "Ne acelesi vardı Aracığım, alırdık bir ara" Cevap vermedim ve poşeti uzattım. "Bu ne" deyince "Allah senin de yönettiğin apartmanın da belasını versin" diyerek indim aşağı. Rahatlamıştım. Böyle durumlar için bilgisayarımda her zaman büyük sanatçımız İsmail YK'nin o muhteşem şarkısını hazır tutarım. Penceeleri açıp verdim coşkuyu: "Allah belanı versin, Allah seni kahretsin" O da her zamanki naziresini yaparak odamın üzerindeki odada yaklaşık 70 dakika elektrik süpürgesini açık tuttu. En sonunda elektrikler kesildi de son buldu.
Yeni hedefim, bahçeme attığı çöplerle kapısına güncel sanat çalışması yapmak.
Sanatsız kalmayın efendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder