Heybeliada’da, Lozan Zaferi Caddesi’nin sonuna doğru, Halki Palas Hotel’i geçtikten yaklaşık yüz metre sonra Ethem vardı. Ethem, şu an tarif etmekte zorlandığım, adanın en güzel yerlerinden biriydi. Ormanın içinde bir çay bahçesiydi Ethem. Aslında çay bahçesi tek başına yeterli olmuyor Ethem’i tanımlamak için. Çay bahçesi, lokanta ve barın bir arada olduğu bir kompleks demek daha doğru. Ama restaurant cafe bar değil, çay bahçesi, lokanta bar. İkisi çok farklı, fark, ruh farkı.
Ethem, mekânın halk arasındaki adı bu arada. Çam ağaçlarının kapattığı ışıklı tabelasında “Hala’nın Yeri” yazardı. Ama bir kişinin de Hala’nın Yeri dediğini duymadım. Orası Ethem’di çünkü.
Büyük tura Lozan Zaferi Caddesi üzerinden giden yolda, sağda ormanlık alanın başladığı yerdeydi Ethem. Taraçalı bir mekândı. Şimdi hayal meyal anımsadığım 3-4 katlı bir yerdi. Enlemesine uzanmış 3-4 kat düşünün. Bu taraçaların boylamasına mesafesi yaklaşık 30 metre. Yan yana dizilmiş ahşap masalar, ahşap sandalyeler… İlk üç kat çay bahçesiydi. Aşağı indikçe, son düzlükte, mekânın zemini diyebileceğim yerdeyse lokanta bölümü bulunurdu. Lokantanın yanında ise içki içilen ama yemek servisinin olmadığı bar bölümü yer alırdı. Geniş merdivenlerle mekân ortadan ikiye ayrılırdı. Alt katlara iniş içindi bu merdivenler. Ethem’in hemen başladığı yerde, toprak ince bir yoldan da direkt lokanta bölümüne inmek mümkündü. Yine hayal meyal anımsadığım, lokanta bölümüne gelenlerin pek çay bahçesi içindeki merdivenlerden geçmediği, bu toprak yolu kullandığı. Lokantaya gelenler için daha pratikti bu yol. Yoksa bir ‘sınıf farkı’ yolu değildi kesinlikle.
Ethem’de genellikle sanat müziği çalar, adanın daha kalabalık olduğu zamanlarda ise fasıl heyetleri gelirdi. Hatta Bülent Ersoy gibi isimler de zamanında sahne almış, ben göremedim. Gördüysem de anımsamıyorum şu an. Güzeldi Ethem geceleri. Şimdi olsa herhalde her gece gidebileceğim tek mekânı olurdu adanın. Gençliğime denk gelemedi Ethem. Ben sadece çocukluğu yaşayabildim orada. Ama hep özlemini çektim renkli renkli ampulleri olan Ethem’i. Hâlâ da ararım.
Şimdi arada bir kullandığım o yoldan bakıyorum Ethem’in olduğu yere. Adanın herhalde en kötü binalarından biri dikili. Hâlâ kat kat, sahnesi bile duruyor. Pek yaşam belirtisi yok binada. Arada bir ışık görüyorum tek tük, o kadar.
Özlüyorum Ethem’i.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder