12 Mart 2010 Cuma

Garipçe rüya


Bindim ilk vapura. Kınalı’da zor attım kendimi iskeleye. Niye geldim bu insansız adaya bilmiyorum. Kadıköy’e bakan tepeye çıktım Pınar diye bağırdım alabildiğine. Gökyüzü ayna gibiydi. Sarıyer’i dikizlerim diye umdum gökyüzünden. Allah baba kızdı dikiz işlerine bir yağmur patlattı. Ben Allah’a küfür ettikçe yağmur arttı. Donuma kadar ıslandım. Islandıkça küfür ettim küfür ettikçe yağmur yağdı. Tepenin toprağı oynadı altımdan sonra. Denizde buldum kendimi bir anda. Sıcacıktı şubat ayında deniz. Suya düşerken gözlerimi iyi kapamışım ki gözyaşlarım ıslanmamıştı kayalıklara çıktığımda. Bir tekne fark etti beni, yaklaştı. Yardım edelim birader dediler tekneden. Siktiri çekince de küçük bir kayığa atlayıp yanıma geldiler. Ağzımı burnumu kırdılar iki dakika sürmedi. Onlar vurdukça ben kustum. İğrenip bıraktılar. Pınar diye bağırdım Kadıköy’e doğru, duyan olmadı. Adanın güneyine yürüdüm kusa kusa. Doğaya küse küse. Beni döven balıkçı teknesini kese kese. Saat sekiz olmuş olacak ki Büyükada sırtlarından Güneş’in ilk ışığı gösterdi kendini. Kendisinden önce geldi ışığı, Güneş yoktu ortalıkta. Kurumadım ama ıslaklığa alıştım. Bir kuytuda uzandım. Uyumuşum. Hapşırıklarla uyandım. Güneş tepeme gelmişti. Epey uyumuşum. Lodos çıkmış, iyi rüzgâr yemişim saatlerce. Üstümdekileri çıkarıp sıktım. Bir ton su çıktı. Su çıktı tuzu kaldı kıyafetlerde. İsteksiz giydim. Çıplak iyiydi oysa, rahattı. Lodos sıcak sıcaktı. Kıyafetleri giyince bir titreme tuttu. Kustum yine. Kusacak da bir şey kalmamış. Nefes borum fırladı ağzımdan. Alıp yerine takacaktım. Çok kirlenmişti yerde, denize fırlattım ben de. Sektirmeye çalıştım ama yassı değildi. Sekmedi. Hemen de batmadı zaten. Bir süre suyun üzerinde durdu. Kefallerin sesini duydum sonra. Gelip parça pinçik ettiler iki dakikada nefes borumu. Nefes alamamaya başladım. Bağırdım Pınar diye. Sesim çıkmadı bu kez. Ağzımı açıyorum ama nafile. Ses çıkmıyor. Nefes almaya çalışıyorum olmuyor. Kan beynime sıçradı sanki. Bayılmışım. Belki de uyumuşum. Kâbuslar gördüm. Kâbus içinde seni gördüm. Yolda görmezden geldin beni. Ama ben biliyordum gördüğünü. Sen de anladın ama istifini bozmadın. Yanında biri vardı. Akşama kefal yapayım mı sana dedin. O ne dedi. Çorbası güzel olur dedin. Olur dedi. Kâbus bitti. Ayılmıştım. Neredeyim çözemedim. Sonra fark ettim ki lodos beni sürüklemiş Sarıyer’e. İskeledeki denize sarkan halata tutundum çıkmak için. Nefes alamadığım geldi aklıma. Aklıma gelen başıma geldi sonra. Halat koptu. Denize düştüm. Bıraktım kendimi akıntıya. Uyandığımda Garipçe sahilindeydim. Halatlara dolanmış olmalıyım denizde uyurken. Karaya almışlar beni. Ayağa kalkacaktım ki nefes alamadığım aklıma geldi. Sonra da aklıma gelen başıma geldi. Martılar üşüştü tepeme. Tırtıklamaya başladı birkaçı. Bir tanesinin ağzı simit kokuluydu. Yediler beni Garipçe’de. Uçup gittiler sonra. Benden en çok yiyen yol boyunca en çok sıçandı. Sonra yalpalamaya başladı Beykoz’a doğru. Karaya varamadan düştü denize. Oracıkta öldü. İçinden çıkıp kurtulayım dedim. Tam çıkıyordum ki nefes alamadığım geldi aklıma. Sonra aklıma gelen başıma geldi. Kınalı’nın Kadıköy’e bakan tepesinden Pınar diye bağırdım. Duyan olmadı. Ben de bıraktım kendimi martının içinde. O çürürken ben de eridim içinde sıcaktan. Ters akıntıya kapılmışım. Karadeniz’e çıkıyordum ki son bir çabayla çıktım yüzeye. Pınar diye bağırdım Sarıyer’e doğru. Sesimi duyan olmadı. Tam Marmara ile Karadeniz’in birleştiği Çınaraltı’nda ölmüş olmalıyım ki gerisini hatırlamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder