18 Kasım 2010 Perşembe

Her şeyin kararı var

...

Biraz sonra kapı açıldı. Komiserin karşısına çıkardılar. Komiser, elindeki cıgarayı ağzına götürdü, derin bir soluk çekip, dumanını savururken, dikkatle beni izliyordu.
- Sen ne millettensin? diye sordu.
- Türküm, dedim.
- Nasıl Türk? Yani, şu Rum, Ermeni, Yaudi Türklerden mi, yoksa bizim halis Türklerden mi?
- Bizim halis Türklerden...
- Anlamadık ki necisin? Hırsız değilim diyorsun, yankesici değilim diyorsun, kaçakçı değilim diyorsun...
- Yazarım.
Bir sessizlik oldu. Sonra,
- Sen sürgünsün değil mi? dedi.
- Evet, dedim.
- Pekala... Nerede kalacaksın? Burada kalacak evin var mı?
- Hayır, otelde kalacağım.
- Her akşam karakola gelip, imza vereceksin. Şimdi bir memurla birlikte git, kalacağın oteli göster.
Karakoldan çıkarken, komiser,
- İyi ki fazla okumamışım, yoksa benim de başım belaya girerdi... dedi.
Bir polis memuru,
- Her şeyin fazlası fazladır komserim! dedi. Her bişey kararında olmalı...

Karakoldan çıktım. İçimden, kollarımı gökyüzüne açıp gerinmek geliyordu.


2 yorum:

  1. Ben de yazıyorum anılarımı ama hiç de roman tadı vermiyor. Adam sadece başından geçenleri kâğıda döküyor ve hayatımın kitaplarından biri oluyor.
    Sanırım yazarla yazar olmayan arasındaki fark bu.

    YanıtlaSil
  2. -ölüyü nasıl bilirdiniz?
    -okurdu cahil.
    -e hadi gelin okuyalım başında el fatiha.
    -madem okumak bu kadar zararlı son kez bari başında okumasak?
    -ne diyorsun sen kafir.

    YanıtlaSil