18 Şubat 2011 Cuma

sanatın ve sanatçının dostu fıratpen


insan emeği, yaşadığımız boklu düzenin yüzyıllar boyu evrimleşmiş birikimiyle üretim bandına maksimum verimi elde edecek şekilde yerleştirildi ve iliğinden kemiğinden yararlanılıyor. işletme ve endüstri muhendisliği sektorlere ozel verimli adam sikertme formulleriyle dolu.
zanaatkarlar tarihin başlangıcından bu yana gücü elinde tutanlar tarafından kontrol edilmek istendi.
italyanın medici , japon ların meşhur ukioe ailesi si feodal beyler krallar, kurumsal dinler, diktatörler sanatçıları çeşitli sebeplerle kontrolleri altında tutup çeşitli amaçlara güdümlediler.
günümüzde özellikle 50 lerden sonra metodlarını daha da netleştiren reklam sektoru, buyuk markaların propogandalarını (pardon buna halkla ilişkiler diyorlar sanırım) sanat teknikerlerinin emeğiyle yapmaktalar.
aslında değişen tek şey üretimin fabrikasyon olması (henri forttan sevgilerle)
yoksa 1500 lerde de,
reklam veren: vatikan,
ürün: kutsal kitap,
mecra: sistın şapelinin duvarı,(kilise duvarından bi medya satın alımı yapalım)
reklamcımız: mikelanjelo (kolay kolay revizyon kabul etmezmiş)
1900 lerde ideolojiler devlet sanatlarını bile yaratmışlar konstrüktivizm komunist lerin, futurizm italyan faşistlerinin, neo klasizm hitler almanyasının devlet sanatı idi...
o komünist konstruktivistler daha sonra içeriğini çıkartıp gorsel kılıfına suprematizm dedikleri akımla şikagoya kaçıp son bağhavs okulunu acıp gunumuz reklamcılığının gorsel iletişim formullerini olusturacaklardı. tasarım okullarının atolyelerinde hala temel sanat yada beyzik dizayn adıyla aynı dersler verilir.
zira kapitalistler 1900lerde komünistlerin, daha sonra gobelsin kitle iletişimi ve propoganda taktiklerini müthiş bir şekilde analiz edip formulize etmişler ve sıprayt koka kola propogandası yapmak için kullanmaya başlamışlardır (halkın sosyalist devrimci damar partisi taksimde marksist damar dergisi sata dursun)
zamanında komünist manifesto diye bir föy yazıp bunu sadece tercume edip yayarak devrim yapacak kadar kitle iletişimine hakim bir anlayış su anda elindeki muhteşem ve talep gormemesi imkansız olan bir urunu halka anlatamayacak kadar aciz ve cahildir.
zira zanaatkarlar reklam ajansı denen fabrikalarda en naif en temiz duygularını üretme reflekslerini hayallerini satarak hayatta kalmaktalar.
Üstelik kalıbımı basarım biz ozguruz sanatın dibine vuruyoruz diyen o tophanedeki sanatkarlar bu reklam ajanslarında uretilen zanaatin kalitesinin yanından bile gecememekteler itirazı olan beri gelsin.
Zanaatkarın lisede defterinin arkasına sevdiği çocuğa yazdığı şiirler yada okuduğu kitaptaki şövalyeyi karaladığı kağıdı ortada bırakıp biri gorsede" bunu kim cizmiş dese kızlarda bana hasta olsa" motivasyonu, şu an konkur sabahlamalarında, ertesi güne yetişen sunumlarda, aman abi lansmana yetişmesi lazım reklam filmi cıkacak gecelemelerinde götünden gelmektedir
en nitelikli ve en degerli emek zanaatkar emeği de kapitalizmin evrimi süresince bu çarka oturtulmaya çalışılıyor. ama ehlileştirilmesi en zor emekçi türü olan zanaatkar takımı bi şekilde bu çarkın dişlilerine uyamıyor. ancak dişlilere bi bok olmuyor zanaatkar o çarkta kendi kendini öğütüyor çarka uyduğu an zaten artık zanaatkar da olmuyor posası bir kenara atılıyor.

ne keyifli işiniz var yaratıcı falan diyen akşam güneşi gorebilirgilleri pazar saat 2 de başlayacak ve sik kaldırıcı bir ilaç ile ilgili olan beyin fırtınamıza davet ediyorum
sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder