24 Temmuz 2011 Pazar

28

Kapıyı yavaşça çekip çıktım. Bu kaçıncı pazar sabahı acaba kapıyı yavaşça çekip çıktığım? Üff hava yine buz gibi, eldivenin tekini de kaybettim, donacak elim. Matematikçinin verdiği testi çözmedim, dudak bükecek, uyuz edecek yine, sinir oluyorum o karıya. Mat- mat- fizik - fizik - biyoloji - edb - edb. Ay çekilmez! Güneş yine erken mi gelir acaba bugün de? Hızlı hızlı yürüyeyim de sınıfa çıkmadan yakalayayım. Sınıfa girdikten sonra çıkmak zor oluyo. Ulan bir ay kaldı be ÖSS'ye. Kazanamazsam? Yok daha neler, sırf sözelle götürürüm ben be! Götürürüm tabi ya. Güneş'i kapıp çıkayım, Kuğulu'ya doğru yürüyelim yine. Ankara ne güzel oluyo ya pazar sabahları. Bulvar bile boomboş. Bir biz, bir de Kızılay'a bin atlı akınlarda çocuklar gibi şen akın eden Harp Okullu salaklar. Geçen hafta arkasından "ıspanaklı yumurta" diye bağırdığım salağa yine rastlar mıyız acep? Bozuk para attı kafama geri zekâlı. Salmasın bunları şehre Harp Okulu ya... Serpil 110 net yapıyomuş, ben 70'lerde geziyorum. Aman yeter ya, alt tarafı ÖSS. Ankaraaaa niye böyle soğuksun yaa, dondum. Kurtulacam senden az kaldı. beş senecik daha. Basın Yayın biter bitmez ver elini İstanbul. Güneş çıkmasa bari sınıfa. Kuğulu'da çay/poğaça yapalım. İlk dört derse girmeyelim de edebiyatlara dönelim. Aman ya da boşver hep bildiğim konular zaten. Sinan'ın kağıdı gelmiş, Siyasal'da girecekmiş. Ben nerede giricem acaba? Uzak bir okul olmasa bari. Basın Yayın'da girsem ne kıyak olur be. Dershane iyi ki karne marne vermiyor, sıçmıştım yoksa. Üçte iki devamsızlık. Çüş derler adama. Fizikten de kesin yine Eylül'e kalacam. Öfff. Geçen sene kurulda geçirdiler, bu sene de geçirirler herhalde. Basın Yayın'ı kazandım diye ağlarım hocalara. Kazanamazsam??? Kuğulu'yu boşverip sinemaya mı gitsek ki, hava çok soğuk. Ulan ilk seans tee 11'de...

***

"Kapıyı yavaş çek" dedim yüz kere, bak yine güm diye vurdu çıktı. Gece kaçtı geldiği bunun? İkiyi geçmişti kesin. O kafayla dersaneye gidecek de paşam ders dinleyecek. Oof of, bir şey de söyleyemiyorum. "Aman oğlum" desem, hemen horozlanmalar, "ben kendimi bilmiyorum mu"lar, "bana güvenmiyor musun"lar. Millet günde 300 - 500 soru çözüyormuş, 50 tane çözse göbek atacam valla. Uyuyamam artık, kalkıp kahve yapayım. Sigara da azalmıştı geceden, çıkıp alayım bari. Hiç olmazsa dershaneye düzenli gidiyor, ama yeter mi ki, yetmez ya..! Ah yavrum kendi geleceğin, azıcık kaygılan ya. "Kazanırım, kazanırım" demek kolay. İki milyon çocukla yarışacaksın, of! Çamaşır koysam makineye çok mu erken? Sıkarken çok ses çıkarıyor, pazar pazar komşuları zıplatmayayım. Laf da söylenmiyor, diklenecek, hırlaşacağız diye susuyorum. Kaldı şurada bir ay sınava. O ince yağmurlukla mı çıktı acaba yine? İstanbul'un göğü delindi valla bu kış, yağ yağ bitmedi. Ha bir de "İstanbul dışında okumak istiyorum" muhabbeti çıktı. İstanbul'da okumayacakmış paşam. Ulan sanki kazandın da Ankara'yı, İzmir'i. Hem hiç sorgu sual de yok, para var mı, gidebilir miyim oralara? Aman kazansın da, o zaman düşünürüz. Ben de Ankara'da okumak istememiştim ama, "para yok" dedi bizimkiler, oturdum kıçımın üstüne. Dün gece eve geldi ikide, uyuması üçü bulmuştur. Hukuk istiyorum diye tutturdu. Öyle kolay mı hukuk kazanmak. Hem gez o konser senin bu bilmemne benim, hem de hukuk kazan. Hiç mi düşünmüyor bu çocuk, ay deli çıkacam. "Bizim zamanımız gibi değil oğlum" diyorum, "çok zorlaştı artık." "Sizin zamanınızın beş katı kontenjan var anacım, merak etme sen" diyor. Her şeye bi cevabı var maaşallah. Ama ben yaptım bunu böyle, özgüveni yüksek olsun, öyle olsun, böyle olsun dedim. Al sana hurma muhabbeti. Yağmur da ne güzel yağıyor, çıkmasam mı yataktan acaba, sigara da az kaldı zaten... Uykusuz gitti dershaneye, deneme meneme yoktur inşallah.

***

Çocukları sınava hazırlanan ana-babaların durumlarının çoğu zaman çocuklarından çok daha travmatik olduğu söyleniyor. Biricik yavruları için taşıdıkları gelecek kaygısı etkenlerin en başındaymış. Bu kaygıyı çocuklarına yansıtmamaya çalışmanın baskısı da var tabii ki. Sınavı kendileri kadar önemsemediklerini düşündükleri evlatlarını iyi yetiştiremedikleri, sorumluluk duygusu vemedikleri endişesi, suçluluk duygusu da cabası.

Benim travmamın ana etkeni ise kısacık bir görüntüyü beynimin derinlerine, daha da derinlerine itme çabası: ne zaman oğluma baksam kafamın içinde looplayıp duran, buz gibi Ankara sabahının bomboş caddelerinde Harp Okulu öğrencilerine ıspanaklı yumurtaaaa diye bağırıp kıkırdayan liseli kızın 10 saniyelik siyah beyaz görüntüsünü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder