26 Ocak 2012 Perşembe

Otobiyografi

"gerçekçi olmayan ozan ölür ama yalnızca gerçekçi olan ozan da ölür yalnızca akla aykırı yazan kendisince bir de sevgilisince anlaşılır ancak bu da oldukça umut kırıcıdır yalnızca akılcı olanı ise eşekler bile anlar ama bu da epey hüzün vericidir"

...
bazen düşünürüm
aslında bazeni eksik oldu
belki de bu yüzden yanlış oldu
nedense ben sürekli düşünürüm
...
gayri yeter artık dinlediklerin
gayri yeter artık edinilmiş bilgeliklerin showları
bilmedin mi ki sen kendine sürgünsün
yalanın geçmediği diyarlara sürgün
...
kaçmaktan değil kaçamamaktan yorgunsun
...
değerin pahayı aştığı yere
gitmeye mahkum oldun
...
ne kaçacak bir mirasın var
ne doyuracak bir hamin
şimdi kendine sürgünsün
...
ben kendini dinlemeli ki "hayır diyebilsin"
demem o ki yani ortak aklın olmadığı mekanlarda
ortak istemlerde ortaklık kuruluyor
nesnene ne kadar yaklaşırsan
nesnenin ne kadar kıymetsiz olduğunu anlıyorsun
...
ne kendini dinlemeyi yücelttin
ne bulacağın kendinden eminsin
...
açlığın başka türlü doymaz artık
meydan okuyarak yola çıkmadın
ama meydan okumadan yolunda gidemedin de...
kendini ispatlamak zorunda değildin
ama ispatsız da hiçbir şeye inanamadın
...
...hükmedenlerin hepsi de kendilerinden önce galip gelmiş olanların mirasçılarıdır...
...varlıklarını sadece onları yaratan büyük dehaların çabalarına değil aynı zamanda o çağda yaşamış adı sanı bilinmeyen insanların katlandığı külfetlere de borçludurlar hiçbir kültür ürünü yoktur ki aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın...
ürktün inanmaz göründün...
ellerim kanıyor
toprağı avuçlamak için çırpınırken
son tekmeyi de uzanmadan önce okuduğum sokratesten yiyişim aklıma geliyor...
"...sorgulanmayan hayatın yaşamaya değmez olduğu..."
sokratese yanıtı da her zaman akılda tutmalıyız: yaşanmamış hayat da üzerinde düşünmeye değmez...
yitir ki yanıtlarını
sorularını anlayabilesin!
o gece sabaha kadar kan ter içinde döşeğimde gecenin güneşinde seferi oldum...
...
sorularından bir sığınak yapmak
ve bütün sığınakları yıkmak
...
ilk galibiyet soruların olacak
...
"istediğince yalın görünsün göze
kuşkuyla bakın
en küçük olaya bile!..."
...
babamın öldüğünü bilmeden
babasızlığın acısını çekerek
ve baba özlemi içinde...
...
bilmediğim ve bilinemez olduğunu sandığım kurtarıcıların ahlakına sarılmak
uzak geldi bana
...
ötekinin kötülüğünü kendine mazaret yapacak kadar küçülmedim
...
yitirdiğim değil kazandığım oldu varoluşumla barıştım
...


coşkularım titrek hislerim derin olsun diye
gerçekliğin karşısına çıplak çıkma gücüne tutkunum ben
...
bildim ki şeyh uçmaz müritleri uçurur
...
dilim berrak aklım keskin olduğunda yakın hissettim insanlara
...
kimsenin öfkesinin önünde diz çökmedim
gördüklerimin altında da kalmadım
belki de tek çıkış yoluma sığındım
yolumu ayırmayı bildim gerektiğinde
...
gelgitlerimin içinde boğulmadım sarsılmadım desem yalan olur
...
gerektiğinde sığındım şairin "umutsuz yaşanmıyor" sözüne
ama aptalca umutlarla da kendimi kandırmadım
...
bir adım daha atma gücüne dayanmaktı elimden gelen
...
hani insanlara düşeş attıkları için imrenmedim
ama alınterine de hep saygı duymayı bildim
baş tacı ettim kutsal kitabın
"ve alnının teriyle ekmeğini yiyeceksin" sözünü
...
ama garip bir şekilde
insan ezildikçe güçleniyor
diyalektik garip bir şey yani
yokluğu çeke çeke büyüyor insan insan olma mücadelesinde
...

Zahit Atam
Yakın Plan Türkiye Sineması

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder