16 Mart 2012 Cuma

Sürgün

Önce zamanaşımı, hemen ardından gelen doğum günü derken; son birkaç günüm Metin Altıok’la doldu taştı. Bir şairi yâd etmenin en güzel yolu şiirlerinden geçer deyip daldım ustanın; acıyı, ölümü ve en çok da yalnızlığı kanatan dünyasına.

“Yangınlardan geliyorum deyip, yangınlara yanık giden adam”ın dünyasından buraya bir şeylerin taşması da engellenemez oldu tabii ki:

Sürgün*

kendine sürgün
bir garip kişiyim;
sabah akşam imza veren.
bilmemem gereken
şeyler öğrendim;
taraf tutmaz
tanrı bilirim
kaybetmekten
korktuğu için.

sorular sordum
sormamam gereken.
kendime bir
kefen biçtim
kendi tenimden.
sınırlarımı aşmak
yasaktır bana.
yoksul yüreğim
en kuytu kahvem.

acıya tezhibim,
hüzne redif.
yalnızlığın gözlerine
sürme çeken
öyle biriyim ki;
geceleri uykusuz
kuyuları dinleyen.
adım büyücüye
çıktı bu yüzden.

kendine sürgün
bir garip kişiyim;
kutsallığı zincir gibi
parmağında çeviren.
umudu depremden,
aşkı külden
bekleyen benim
aranızda
yerim yok zaten.

heybesinde yılan
işaretleri,
baldıran zehiri
yüzüğünün içinde
ve yanında
kav taşıyan ben;
tekinsizim size göre
ibret için
yakılması gereken.

merhabam kalmadı
kimseyle.
haç çıkardım
namaza dururken.
herkes tanır beni
alnımdaki döğmelerden.
inançsızım, dinsizim
yeminle yalan
ikiz kardeşken.

kendine sürgün
bir garip kişiyim;
bulanık sularda
yüzünü ararken sevda,
bir tutam saç derisiyle
uçuşurken rüzgarda.
her şey ne kadar
kendisidir düşünün
hızla kokuşurken dünya!

rıh dökülürken
kan damlalarına,
cesetler gördüm
irmak boylarında
çalıların arasında.
faili meçhul
cinayetler bilen
çaresiz bir adamım
adını bile kekeleyen.

bilmemem gereken
şeyler öğrendim.
sorular sordum
sormamam gereken.
gördüm apaçık
görmemem gerekeni.
söylenmezi söyledim.
suçum büyük
ve taammüden.

* Nasıl bir dilimiz var ki aynı sözcükle hem yeni yeşeren/çoğalan bir yaşamı hem de kökünden koparılıp savrulan, yok edilen bir yaşamı tanımlıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder