Dost ile
arkadaş arasında, sebebi öznel ayrımlar gözettim. Bu ayrım zaman zaman mekana
yaslandı bazen de zamana... Birinin diğerini örttüğü, kapsadığı, dışladığı da olmadı değil. Yenilenin
içilenin ayrı gitmediği paylaşımlarımdan, mekanın ortaklığının bittiği yerde
bittiyse, ona “arkadaş” demeyi yeğledim. Aramadım gerisini, arayana da karşılık vermedim. Özlediklerimden, ortaklaşılan zamanın
ötesinde, aranandan dost eyledim kendime. Sonuçta paylaşılan olgudan ve
duygusundan yeğ bir dost-arkadaş algısı doğdu bende... Adlandırma da gösterge
olmadı. Bazı dostların arkadaşlığına tanık olduğum gibi, bazı arkadaşlıklardan
dostlar edindim. Demek ki, kategorik anlamlandırmada nesnel değilim... O zaman
bu öznellik özsel değilmiş. Ne varsa ben var etmişim...
Dost
dediğinde sevgiden öte saygı aradım şimdiye kadar. Şu anda da değiştirmiş
değilim. Mekan ve zamana dayadığım arkadaşlığı bundan bağımsız bir sürece
taşımak üzre davrandım. Herkesi kendime dost kılmaktı arzum. Gündelik
anlayışlardan öte, sıradan adlandırmalardan azade bir birliktelik özlemiydi
benimkisi... Olmamış, olmadı...
Hangisinden
düşülür, hangisine çıkılır biliyor değilim; bunlar arasında bir hiyararşi varsa da kurmadım. Aşktan mı düşülünce sevilir, sevdiğince mi aşka gidersin... Hangisi
diğerine iner, diğeri ötekine erişir bilmiyorum. Benzeri bir duyguyu bu
adlandırmada yaşıyorum. “Dost mu düşman mı” sorgusundan çok “dost mu, arkadaş
mı” duygusuna takıldım çünkü düşman edinmedim hiç. Buna rağmen düşmanlarım da
olmamış değilmiş. Ne diyeyim...
Bugün bir
dost gitti gönülden... Anlattı ki sebebi yitirilen saygıymış... “Hangi minnet
duygusu ve güzellik bu saygıya değerdi” dedi kendine. Sorsaydı bana
söyler miydim?.. Bildiğim şey söylediğiydi... Aslında söze de gerek yoktu, yaşadık, biliyorduk... Yaşadığımız hiçbir şeye de altyazı koymadık, çeviri hatası yaşamadık. Acıtan da buydu... Uzatmayalım.
Bugün bir dostu kaybettim, kalanlara selam olsun!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder