Bazen insan her yerde birden olmak ister ya… Meşhur 31 Mayıs akşamı
öyle bir akşamdı sanırım. Bir yandan diğer sokakları merak ediyordum. Acaba
bizim oradaki gibi polise tumturaklı küfürler savurduktan hemen sonra birbirine
çarptığı için özür diliyor muydu insanlar? Her gaz geldiğinde kitle her yerde
ve binlerle büyüyor muydu? Penguenler neler gösteriyordu acaba
televizyonlarında? Hükümet üyelerinin yanında olmak için neler vermezdim o
sırada. CNN haber merkezine nasıl yansıyordu acaba olaylar? Tahrir yahut Rabia
meydanlarından nasıl görünüyordu acaba durum? Evde de olmak istiyordum. Bütün
TV’leri, uluslararası basını, sosyal medyayı rahat rahat taramak için. Kenan
Evren’in yanında olmak, sohbet etmek istedim. Ona derdim ki, kuş beyinli
ihtiyar. Senin faşizminde çocuktuk. Bunlar da bizim çocuklarımız. Sana rağmen
aslan gibiler.
Sürekli böyle fanteziler yaptım. Hatta Tristan da Cunha adasında
gerçek penguenlerle takılıyor olmayı bile düşledim. Kısıtlı haber altında
nasıl içim içimi yiyordu kim bilir?
Tek bir şey aklıma gelmemişti. Hep yaptığım bir şey. Rakı içmek.
Ağabeyin birisi yapmış.
Aşağıda devrim oluyor, adam yukarıda kurmuş çilingiri.
Bundan güzel bir çilingir tasavvur edemiyorum. Tam Borges’lik. “Sen görüyorsan görülüyorsundur da” önermesinin ispatı gibi.
Tahmin edeceğiniz gibi o cadde İstiklal Caddesi. Fotoğrafın çekildiği yer, Rumeli Han’ın en üst katı. Hani “Araplar aldı, otel olacak” denilen bina. Saati de pek manidar. Biliyorsunuz olaylar tam olarak 19.00’da Taksim Platformu’nun Divan Oteli önündeki basın açıklaması teşebbüsüne sıkılan gazlarla kopmuştu. Ve 21.00 gibi katılımlarla zirve yapmıştı. İşte bu fotoğraf da 20.20 civarında çekilmiş. Kadraja onbinler girmiş. Bir tanesinin girişi görkemli olmuş, ayrı.
Şahan’dan bu bilgileri aldıktan sonra çekerken çilingiri fark edip etmediğini
sordum. Fark etmiş tabii. Ama bu yazı vesilesiyle tekrar bakarken yeni bir
detay fark etmiş. Masada bir kadeh daha var. Bir ara konuştuğu birisi dışında
çilingirde başka kimse olmamış ama. Acaba, acaba… “Şerefine Tayyip” sloganı
gıyabında hayat bulmuş olabilir mi?
Sabır konusu hep kafamı karıştırmıştır. Sabretmenin sık sık gerektiğine eminim ama bir erdem olduğuna emin değilim. Sabırsızlık yüzünden yapılan çocuksu hatalar asıl erdem göstergesidir bence. Hani salatası gelmedi diye mutfağa girmeye çalışırken yakalanan mahçup adam gibi.
Bu olaydan sonra sabır konusunda hepten karıştı kafam. Olayın cazip olduğu ve tam bir ehlikeyif işi olduğu kesin. Ama ben ağabeyimiz gibi ehlikeyifliğin mokşa, nirvana aşamalarında değilim zaten. Sanırım ehlikeyiflik retoriği yapıp durmam da bundan. Açıkçası adabı filan atar bir kenara rakıyı dipler inerdim aşağıya. Zaten misal güzel manzara görünce de yanımda anlatacak kimse yoksa tadını çıkaramam. İki bakar sonra bir şeyler okumaya başlarım. Öyle hamakta keyif içinde salınan insanlar vardır ya. Onlardan olamadım hiç.
İster misiniz bu yazıdan sonra abiden bir e-posta gelsin ve desin ki “Arkadaş
ben gıcık oldum aşağıdaki kalabalığa ve sinirimden içiyordum o rakıyı”.
Top senden çıktı arkadaş derim ben de. Bu ağabey artık benim için kırmızılı kadın, çıplak adam, duran adam gibi bir Gezi fenomenidir.
Yaşasın bağzı rakılar.
Feridun Nadir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder