3 Kasım 2008 Pazartesi

Komşuya gitti (BirGün yazıları 7)


Geçen hafta içi gözümüze çarpan bir habere göre Asya Pasifik Yayın Birliği, Avrupa Yayın Birliği’nden Eurovision şarkı yarışmasının yayın haklarını satın almış. Böylece yüzlerce milyon insanı televizyon başına çekecek olan ‘Asiavision’ şarkı yarışmasının temelleri de atılmış.

Haberi eğer duyduysanız aklınıza ne geldi bilmiyorum ama benim aklıma gelen ilk sorular şunlar oldu: “Acaba kim kimin ‘iyi komşu’su, kimin kiminle sınırı yok, kimin kiminle ekonomik ilişkileri iyi?

Yıllardır Eurovision’la yatıp Eurovision’la kalkan bir ülkeyiz sonuçta. Bu yarışmayı hiç seyretmeyenler bile yarışma klişelerini çok iyi biliyor artık. Bülent Özveren’in milliyetçilik ekseninden dışarı çık(a)mayan yorumları herkesin belleğinde. Nasıl belleğimizde olmasın, adam inatla her sene tekrarlıyor, bıkmadan usanmadan. Bir kişi de çıkıp adama demiyor “Kardeşim Türkiye bir ada devleti mi? Türkiye’nin de komşuları var, eğer mevzu sadece komşuluksa niye puan vermiyor hiçbiri, biraz da bunu konuşsana” diye. Diyemiyor belki de; çünkü Özveren’in vereceği yanıtı herkes biliyor: “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok.” Hatırlasanıza, BirGün dahil bütün gazeteler de yarışmadan sonra aynı klişe başlıkla vermediler mi haberleri “komşuya gitti” diye…

Oysa Sertab Erener yarışırken de başka dostu yoktu Türklerin. Ama Yunanistan ve Kıbrıs’tan ‘bile’ puan gelmişti. Ölüp bittiğimiz bir şarkı olmasa da dünya pop müzik kültürüyle Anadolu formunu kısmen iyi harmanlamıştı Sertab ve ‘iyi’ şarkıya ‘düşmanlarımız’ bile puan vermişti o sene. Sonra sen ‘Süper Star’ diye bir şarkıyla Eurovision’a git, kimse bizi sevmiyor diye ağlak ağlak program sun, olacak iş mi?

Hrant Abi vurulduktan sonraki ilk Eurovision’u sunarken, Türkiye’nin 12 puanı Ermenistan’a gidince de “diaspora iyi çalışmış” demişti cenazede halkların kardeşliği için yürüyen yüz binlere hakaret edercesine. Affedin ama o lafı duyunca ister istemez nahh diye bağırmıştım televizyona doğru. Her şeyi bir kenara bırakalım, Ermenistan’a 12 puan verilmesini sağlayacak kadar Ermeni kalmadı ki bu ülkede.

Kendimle çeliştiğimi düşünüyor olabilirsiniz ama ben yarışma politik ya da politik değil tartışmasında değilim. Evet, bu yarışma politiktir; ama aynı zamanda bu yarışma hayır, politik değildir de… Gökhan Gençay zamanında Eurovision’u epeyce eleştiren bir yazı yazmıştı BirGün’de. Neredeyse tamamına katılıyorum o yazının ama Eurovision da bizim geleneksel televizyon eğlencemiz, başka bir şey vardı da biz mi seyretmedik o zamanlar? Bak, yüzde bilmem kaçı Müslüman olan ülkenin geleneksel Ramazan eğlenceleri bile kalmamış. MP3 çağında, ‘düşman komşu’lara ve Bülent Özveren’e inat hâlâ seyrediliyorsa bu yarışma, bırakın seyretsinler, bırakın seyredelim.

Şimdi gelelim Asiavision’a… Bence bu yarışmanın galibi hiç değişmez, her sene Çin olur. Haritaya bir baktım da herkese komşu sayılır bir kere. Sonra diğer ülkelerin tarihlerini biraz inceledim. Herkes birbiriyle kavgalı. Kamboçya’dan Vietnam’a ya da tam tersi, hayatta puan çıkmaz; oylar diğer komşuya gider. Endonezya Müslüman nüfusun en fazla olduğu Asya ülkesi, o yüzden oylar Budist komşulara gider.

Pakistan ile Bangladeş iki düşman kardeş. Onlar da gider, büyük abi Çin’e verir. Çin yarışmayı götürür gibi geliyor bana uzun lafın kısası. Tabii bölge devletleri, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık ilan edip “Çin’de insan hakları ihlalleri” falan diye artislik yaparlar mı bilemem. Benim gönlümden kopan “Bir, iki, üç daha fazla Vietnam” adlı şarkıyla yarışmaya katılacak bir ülkenin almasıdır bütün 12 puanları ama bu devirde nerde öyle ‘delikanlı’ ülke? Aklıma bir Küba geliyor, hadi biraz da Venezüela; onlar da Asya’da değil gerçi.

Şimdiye kadar yazdıklarıma laf edecek biri varsa meclisten yapılacak bir canlı yayınla ve Reha Muhtar’ın yönetmesi koşuluyla tartışmaya hazırım, her zaman beklerim.

Haftanın sosyal mesajını verip bitirelim bugün de. Doğan Abi’nin (Tılıç), her yazısı benim için biraz derstir. Onun BirGün ya da yazacaksa başka bir yerde yazmasını ilk önce kendim için büyük bir kazanç sayarım. Umarım biz gençlere karşı takındığı tavır da diğer abilerimize, ablalarımıza biraz ders olur.

•••

Yazı bittikten sonra NTV’deki malum dört kadına takıldım. Konuk Nurseli İdiz’di ve Ergenekon davası nedeniyle içerde kaldığı üç günü anlata anlata bitiremiyordu. Bana, deprem sonrası 28 gün askerlik yapıp hâlâ anılarını anlatan bir arkadaşımı anımsattı. Programda Müjde Ar “4 gün banyo yapamamaktan daha büyük işkence mi var?” gibi bir laf etti bir de ki gözümdeki bütün Müjde Ar profili değişti bir anda. “Bari sen yapma” dedim. Ben de işkence görmedim ama 4 gün banyo yapmamaktan daha büyük işkenceler olduğunu biliyorum. Müjde Ar da biliyordur ve o amaçla söylememiştir mutlaka ama yine de o lafından sonra canı bir kez daha acıyacak olan binlerce insanı da düşünmesi gerekirdi derim, üzerime vazife olmayarak.

Ankara Galleria’da satılan tek BirGün’ün, diğer gazetelerle aynı rafa konmasını sağlayan Nemci Abi’ye selam ederek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder