3 Kasım 2008 Pazartesi

Yoksa ben de mi Ergenekoncuyum? (BirGün yazıları 4)

Bu yazı “Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığından bu haftaki yazısını yayımlayamıyoruz” klişesini engellemek için bin bir zorlukla kaleme alınmıştır.



Gazetede bir âdet vardır. İşe kim başlarsa başlasın yaz ayı geldi mi yapar tatilini. Öyle bir yılın dolmasını falan beklemez. Kimse de ona “sen işe başlayalı iki ay oldu kardeşim, ne tatiliymiş bu?” demez belki de diyemez, bilmiyorum.

Bu yaz da her yaz olduğu gibi eskisiyle yenisiyle yaptık tatilimizi. Kimimiz evinde oturdu kimimiz gücü yettiğince bir yerlere gitmeye çalıştı. Bu devirde neye ya da kime güvendiklerini bilmediğim iki gazete çalışanı arkadaşım da evlendi üstüne üstlük. Haliyle bizimki ‘senelik izin’ onlarınki ‘balayı’ oldu. Konumuza gelirsek, altmışa yakın gazete çalışanından bana yeni fırsat geldi ve eylül ayında -nihayet- çıkabildim tatile. Söylemesi ayıp, bu yazıyı da kızgın kumlardan serin sulara atlamadan önce yazıyorum. Aslında niyetim Erivan’daki akrabaları ziyaret etmekti ama olmadı bu sene. Artık Noel’de onlar gelirse görüşürüz, yoksa başka bahara. Yazılarımı internetten okuduklarını bildiğim amcam Kevork ve yengem Tilda’ya selam ederim, sizi çok özledim.

Şu an İzmir’in şirin bir beldesi olan Gümüldür’deyim. Buraya gelmeden önce öve öve bitirememişlerdi arkadaşlarım Gümüldür’ü. Denizi, doğası ve çevre ilçelere yakınlığından bahsetmişti herkes ama kimse insanından, yani en önemli ayrıntıdan bahsetmemişti. İyi ki de bahsetmemişler. Çünkü gördüklerim benim için çok güzel bir sürpriz oldu.

Kalacağım otele yaklaşırken otelin bahçesinde BirGün okuyanları görünce yaşadım ilk şoku. Ben nereye geldim dedim kendi kendime. Otele girince masalara dikkat kesildim. Her masada BirGün ve Evrensel vardı. Odaya çıktım ve yatağa yatmamla uyumuşum birkaç dakika içinde. Uzaklardan gelen Ahmet Kaya sesiyle uyandım öğleden sonra. Balkondan kulak kesildim ki köşedeki bakkaldan geliyor ses. Denize gitmek için otelden çıktığımda aynı bakkaldaki Ahmet Kaya, yerini Kâzım Koyuncu’ya bırakmıştı. Bakkalın birkaç adım ilerisinde iki kitapçı vardı. Bir tanesi duvarına bir afiş asmış. Afişte şöyle yazıyordu: “Okumak özgürleştirir, özgürlük güzelleştirir. YAŞASIN KİTAP” Kitapçının yüz metre ilersindeyse bir türkü bar çıktı karşıma. Aslında malum nedenlerle pek sevmem türkü barları ama evinden uzakta karşına böyle ayrıntılar çıkınca insan farklı hissediyormuş ne yalan söyleyeyim. Seneye yolunuz bu taraflara düşerse ya da hem tatile gidelim hem kendimizi evimizde hissedelim derseniz “Güüümüldür Güüümüldür, bulunmaz eşin” derim size. Kaldığım otelin adını da beklemeyin sakın, bedava tatil karşılığı reklam yapıyor diye söylenti çıkar falan, papaz olmayayım milletle. İsteyene e-posta yoluyla söylerim tabii.

(Ekmek Mutafyan çarpsın parasını parasıyla yapıyorum bu tatili)

Geçen pazartesi gazetede İlhan Selçuk’un zamanında yaptığı gibi akrostişle “işkence altındayım” yazıp postalamaktan fırça yedim. Yazılarıma köşe yazısı havası verip gazete içindeki ‘çok gizli’ belgeleri dışarı veriyormuşum. Ayrıca bugün elime ulaşan tebligata göre gazeteye döndüğümde iki aylığına öğle yemeklerim kesilecek ve bilgisayarda on gün boyunca kopyala yapıştır yapmadan günde on bin kere “bir daha yapmayacağım” yazacakmışım.

Ne diyeyim ki… Sonum İlhan Selçuk’a benzemesin bari. Hazır Etyen Bey de hakkımızda ‘Ergenekoncu’ diye vermiş fermanı... Kendi kendime düşündüm bir an, yoksa doğru olabilir mi? Yoksa aslında ben bir Ergenekoncu muyum? İster misiniz Gümüldür’deyken bir paşa da beni ziyaret etsin?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder