2 Aralık 2008 Salı

Pes Doğrusu! Taş atan çocuğa 58'er yıl hapis

Başlık bugünkü gazetemizin ilk sayfasından. Devamı'nın 9. sayfada yer aldığı bir haber. Başlığı okuyunca tüylerim diken diken oldu, çocuklar 58 yıl hapiste mi yatacaklar diye. Ancak bu 58 yıl, ceza istemiymiş, yani kesinleşmiş bir durum değil. Gerçi kesinleşmemiş olması içimizi rahatlatmıyor elbette. Bu türde bir davanın açılmamış, açılmış olsa bile beraat ile sonuçlanmasıdır arzumuz. Bu konularda hemfikiriz. Ancak benim takıldığım yer, başlık. Başlığın yanıltıcılığı. Doğrusu; "Pes Doğrusu! Taş atan çocuğa 58'er yıl hapis istemi" olmalıydı. Ne yaptığın kadar nasıl yaptığın da önemlidir.

6 yorum:

  1. Ben bu habere getirdiği eleştiri konusunda Elev'e katılmıyorum. Bu tür uygulamalar habere olan merakı artırmak ve iç sayfadaki haberi okutmak için yapılır. Sonuçta gazete yanlış haber vermiyor. Ortada bir 58 yıl olduğu doğru. Ve herkes Elev gibi düşünüp hemen iç sayfaya bakıyor böylece içerdeki haber okunmuş oluyor.
    Bunun abartı örnekleri var şimdi aklıma gelmeyen, özellikle de bulvar gazetesi diye adlandırılan gazeteler kullandığı... Bu örnekler bazen etik sınırları zorluyor ama dediğim gibi BirGün'ün bu 1. sayfa anonsunda bence sorun yok.

    YanıtlaSil
  2. haber okunsun ve ilgi çekici hale gelsin diye kaygılanan gazete birgün değil olsa olsa madikal, zürriyet veya düzcü gibi gasteler olmalı. başlığın yanıltıcılığının ilgi çekiciliğine kapılıp bu haberi okuyacaksa birileri, o zaten birgün okuru değildir herhalde. ya da olmamalıdır. yani birgün okuru bu konuya ilişkin her habere kulak kabartır, göz açar, açmalıdır. bulvar gazeteciliğinde örnek çok tabi. verelim bir tane: yarı çıplak şuh bir kadın fotoğrafına ilişik koca puntolarla "cansel alttan yemeyi çok severim dedi" diye haber yapıp, sonra haber içeriğinde, ünlü motomodel cansel "üzüm salkımını sapından tuttuğunuzda en alttakiler üsttekilere göre daha ekşidir. bu nedenle alttan yemeye başlamalıdır ki, üsttekilere doğru yediğinizde tatlı olanların tadına varabilin." dedi. şeklinde yazılması olası. ancak ne birgün bulvar gazetesi ne de birgün okuru böyle bir konuda kandırmacayla haber okumalı. ben eleştirimin arkasındayım halen. ikna olmadım.

    YanıtlaSil
  3. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, Elev'e kesinlikle katılmıyorum.
    Elev'in söylediklerinin üzerinden gidersek gazetelerin birinci sayfası olmamalı, direkt birinci sayfadan haber başlamalı. Ama öyle değil. Gazetelerin ilk sayfalarında bir haberi baştan sona okuyamazsınız (bulamazsınız çünkü). İlk sayfa vitrindir, içerdeki haberler arasından seçilen önemli gelişmeleri verirsiniz sadece birinci sayfadan. Haberi okutmak için yalan ya da abartı bir birinci sayfa başlığı yerine ucu açık, kelime oyunlu başlıklar atılabilir.
    Bir diğer konu "BirGün okuru" konusu. BirGün, her ne kadar solcu bir gazete de olsa ve başlığının altında yazan "halkın gazetesi" ibaresine ne kadar uymasa da "BirGün okuru değildir ya da olmamalıdır" sözü sorunlu bir bakış açısı. Zaten BirGün'ün de yaptığı en büyük hata bu, halkın gazetesi olamamak. Nasılsa bizi sadece solcular ve aydın entelektüeller okuyor demek ve de gazeteyi sadece onlara yapmak. Bu şekilde hareket edersek hata yaparız. BirGün okuru, Elev'in verdiği örnekteki habere kulak kabartmayan bir okur da olabilir, olmalıdır. Kitap, gazete okuma oranı yüzde yüz olmayan bir ülkede yaşamadığımız için en azından okuma oranının yüzde yüz olduğu güne kadar bu yöntemi sağda, solda, ortada duran her gazete yapacaktır ve yapmalıdır da. BirGün ya da Yeniçağ gazetesinin amacı budur. Yapılanın altında herhangi bir "haberi okutma kaygısı" yoktur. Sadece o habere "ilgi çekme" amacı vardır.
    Ayrıca haber üzerinden gidersek, bence haber başlığında hiçbir sakınca yok, hiçbir kandırmaca yok. Ne diyor başlık? "Taş atan çocuğa 58 yıl" Eeee? 58 yıl istememişler mi? İstemişler. Ne anlaşılıyor? 58 yıl hapis kararı. İçeri bakıyorsun, hee karar değil sadece istemmiş diyorsun. Kandırılmışlık, 58 yıl hapis cezası almadıkları halde 58 yıl hapis cezası aldılar demekle olur.
    Unutulmamalıdır ve 5 yıldır yapılan tarihi hataya düşülmemelidir ki bu gazete sadece solculara, üniversite mezunlarına, sanatçılara, aydınlara değil, Manisa'nın bir köyündeki Faruk Ağa'ya da satılmaktadır ve ona da hitap etmelidir.
    Son olarak işin en komik, teknik ve pratik yanını söyleyeyim. Bu haberi birinci sayfaya yollayan editör (doğrusunu bilmiyorum ama) büyük olasılıkla "Taş atan çocuğa 58 yıl istemi" diye atmıştır haberi ama yer olmadığı için kısaltmaya gidilmiş ve ilk akla geleni "istemi" lafının atılması olmuştur. Eğer dediğim gibi olduysa iyi de olmuştur. İstem, söylem, süreç, konjönktür, bağlam gibi sözcüklerin ilk sayfadan verilmesine son derece karşıyım.
    Etik değerleri savunan ahlaklı bir gazeteci olarak bu haberin başlığında bir sakınca, bir aldatma görmüyorum.

    YanıtlaSil
  4. burada ara ile uzlaşamayacağımız ve beni rahatsız etmiş bir durum var. ben "birgün okuru değildir, olmamalıdır" sözü ile seçkinci bir tavır sergilemiş değilim (ki, böyle bir tavrımın olmadığını kendisi de çok yakından biliyor olmalıdır). son derece basit bir konu olarak kişisel etikten bahsetmekteyim. buna göre; gazetemiz manisa'lı faruk amca'nın da gazetesidir ama örneğin esen rüzgara göre hareket eden şark kurnazı, değer dizgesi olmamış bir şerefisizin gazetesi değildir. bu gazete köylü'nün de kentlinin de, ilkokul mezunu olmayıp, okumayı kurstan öğrenmişin de gazetesidir. ama ahlaksız, terbiyesiz, seviyesizin, hayatında bir kez olsun kendi menfaati dışında bir kaygısı olmamışın değildir. hee, birgün ben onun da gazetesiyim diyorsa benim buna yapabileceğim bir yorum kalmaz bu noktada. ama olmadığına dair kuvvetli bir inanca sahibim. ve bu ara'nın söylediği gibi sakıncalı bir bakış açısı değildir.

    bazı konuşmalar ya da metinler söyleyeceği şeyi direk söyle(ye)mez. iğretiler, ima eder, satır arası okuma ister. hatta edebiyat ve felsefe kendini tam da burada var eder. bunun yanı sıra bazı söylemler tamamlanmamış, yarım kalmış da olabilir. ancak bu yarımlık veya tamamlanmamışlık, onda tamamlanacak olanın içkinliği söz konusu olduğu için yarım bırakılmıştır, bırakılmalıdır. yani iğretilemenin ya da tamamlanmamışlığın da öyle bir keyfiyeti yoktur.

    gelelim haber başlığına. "taş atan çocuğa 58 yıl hapis" denildiğinde bunu okuyan ya da duyanın buradan varacağı (bu noktada birgün okuru olması ya da hatta okur olması gerekmiyor), tamamlayacağı şey hapis hükmünün gerçekleşmiş olduğudur. yani hatta bunu okurken ya da duyarken biliriz ki, bu 58 yıllık süreç başlamış olmalıdır ki, bilgisi bize ulaşmış olsun. dolayısıyla ara'nın ifade ettiği gibi "aldatmaca, hapis cezası aldılar demekle olur" ifadesi yanlıştır çünkü haber başlığına bu olmadığı söylenen "aldılar" ifadesi içkindir. zaten sorun da buradadır. yani haber "aldılar" dememiş olmakla birlikte "aldılar" demektedir.

    diğer yandan; bu durum, "haberin tamamı ana sayfada verilemez" gibi ya da "ilgi çeksin diye" ifadeleriyle kolayca savunulacak bir durum değildir. haberin tamamının ana sayfada yer alması elbette söz konusu değildir. örneğin biz cumhuriyetin devamı arka bilmem kaçıncı sayfada diye ana sayfadan verdiği haberi bırakın köşe yazılarının olduğu bir tarza da tanığız. "teknik nedenle başlık sığmamıştır" gibi bir gerekçe hepten komik, nitekim punto küçültür sığdırırsınız. hadi o da yapılamamış olsun, bu duruma "iyi ki de böyle olmuş" demek... asıl bu son derece sakıncalıdır.

    şimdi uzun uzun söylem etiği konusuna girmeyelim ama tabii hiç değinmemek de olmayacak artık bu noktada. söylemde etik, başka içeriklerini bir kenara bırakıp kendi konumuz açısından bakarsak; söyleme kulak verende, söylenenin içeriğine ilişkin oluşturduğu doğruluk değerinde ortaya çıkar. bunu bir kenara bırakıp, oluşmuş yanılgıyı gerekçelendirmeye girerseniz artık bir tartmadan da bahsedemez olursunuz. nitekim referans alacağınız bir doğruluk değeri kalmamamıştır. bu noktadan sonra iş zaten, yapılan ve söylemlenen her aldatmacaya bir gerekçe sunmak şeklinde devam eder ki, son derece sıkıntılıdır. nitekim son kertede (ki siyaset dünyamız tümüyle böyledir) kimin ne söylediği, ne yaptığı, niye söylediği, niye yaptığı anlaşılamaz, ayrımlanamaz hale gelir.

    şu tv reklamlarında muhteşem promosyon veya fırsat duyurularında altta çok hızlı bir şekilde geçen ve bu promosyonun ya da fırsatın aslında nasıl da zor şartlara bağlı olduğunu ifade eden minik yazılar ile bu tür de bir kandırmaca arasında hiç bir fark yoktur ve bunun savunulacak bir yanı da yoktur.

    dünyayı değiştirmek mi istiyorsun, önce kendinden başla. birgün'ün de "bir başka dünya mümkün" dediğini biliyorum, o halde önce kendinden başlaması gerektiğini düşünüyorum.

    başlık aldatıcıdır ve bu doğru bir davranış değildir.

    YanıtlaSil
  5. Söylediklerimin arkasındayım ve haberin veriliş tarzında herhangi bir sorun görmüyorum.
    Elev bu konuda ikna olmaya açıktı ama ben ikna edemedim; oysa ben bu konuda ikna olmaya açık da değilim. Yapılan yüzde yüz doğrudur bence, her zaman tartışırız o ayrı ama fikrim değişmez. Faşizan bir yaklaşım olarak görülüyorsa tavrım, kusura bakılmasın. Tartışmaya, dinlemeye her zaman açığım, o ayrı.

    YanıtlaSil
  6. O değil de daha ilkokuldayken annemle dişçiye gitmiştik. 80'li yıllar. Bekleme ya da misafir odası denince sehpanın üzerinde mutlaka bulvar gazetesinin olduğu yıllar. Kadın kuaförüymüş, diş hekimi bekleme salonuymuş, Hilton'un lobisiymiş bunlar faso fiso. Orada bulvar bulunacak. Neyse şunu yüksek sesle hecelediğimi hatırlıyorum "Kadir Ahu'nun ağzına verdi". 3. sayfadaki haberde Kadir İnanır'ı manav mizansenli fotoğraf çekiminde Ahu Tuğba hanımefendinin dudaklarının hemen üstünde elinde kiraz topağıyla dururken görürüz. Şşşştt diye bi sesle irkildiğimi hatırlarım.

    Tartışma konusunda hissiyat olarak Elev'e daha yakın olsam da profesyonel tarafım direktoman Ara'ya kaynıyor. Ben de kendimi bu durumlar da tufaya düşmüş hissedip bozuluyorum ama sonra "ya takılma" diyorum (kendi kendime).

    Böyle ortama alçak seviyeden düzeysiz bir çırpıntı etkili bomba tesiri yapmak istemezdim aslında. (gülümseyen surat)

    YanıtlaSil