29 Eylül 2010 Çarşamba

Kazanın ama...


Türkiye'deki futbol takımlarının Avrupa maceralarında, o takımın taraftarı olmayan insanların tepkileri çok tartışılır.

Malumunuz, önemli bir kesim bu işin bir "milli dava" olduğu görüşünde hemfikir. Bunun altında da aslında nasıl milliyetçi gazlamaların olduğunda da biz hemfikiriz sanırım. Aslında o takımın kazanmasını isteyen ama olayı kesinlikle milliyetçi olgulara bağlamayan bir kesim de var. Her zaman için olmasa da bazen ben de desteklerim. Örneğin bu sene başında Trabzonspor'un Liverpool'u elemesini çok istedim. Hatta Galatasaray'ın da gruplara kalabilmesini çok istemiştim. Bu isteğimi ben şöyle açıklıyorum: "Tanıdık futbolcu izleme isteği".

Futbolunu ve karakterini sevmesem de Sabri'nin Bayern Münih maçındaki orta denemelerini Messi'nin çalımlarına tercih ederim. Tamam, Messi örneği biraz abartı oldu ama derdim sadece tanıdık isimler görebilmek. Bu da milliyetçi ya da en azından lokal bir refleks olarak algılanabilir. Elendiler diye de üzülmedim açıkçası ama FB maçını ayrı tutarsak zil takıp oynamadım da.

Ben Sakarya Üniversitesi'nde okurken Tuncay daha Fenerbahçe'ye transfer olmamış ama söylentileri çıkmaya başlamıştı. Kanal 54 bir gün FB'ye bir gün GS'ye transfer ediyordu aldığı duyumlarla. Tuncay'ı o sıralar Çark Caddesi'nin apaçileriyle sigara içip üniversiteli kızlara laf atarken görürdüm sık sık. Şimdi bu adamın oynadığı bir milli takımı, futbolun beşiği ama turnuva özürlüsü İngiltere'ye tercih ediyorum açıkçası. Yanlış anlaşılmasın, onları Avrupa'da görüp gurur duyanlardan değilim ama televizyonda bir arkadaşını görüp heyecanla başka bir arkadaşına "NTV'yi açın lan hemen" diye dakikalarca telefon etme çabası gibi geliyor bana. Ya da; CNBC-e'de staj yaptığım dönemlerde canlı yayında kameranın önünden geçeceğim diye birçok evde akşama kadar CNBC-e açık olurdu, onun gibi...

Bir de işin "fanatizm" olarak adlandırılan boyutu var. Ben kesinlikle fanatizm lafına katılmıyorum bu olay için.

Galatasaray'ın Avrupa'daki başarısından Fenerbahçe taraftarına ne ki? Onlar oynayıp onlar kazanıyor. Haa biri de çıkıp "o ülke puanlarıyla siz de..." diye başlar mı? Başlayan çıkıyor evet. Ama çıkmasın, ben istemedim ki o ülke puanlarını, kural bu ne yapayım. Yıllarca milli dava diyene şunu söylemiştim hep: GS, Şampiyonlar Ligi'nden kazandığı paralarla futbolcu transfer edecek, sonra o futbolcu gelip Beşiktaş'a gol atacak, yok yeaa. Karşı yanıt da hep şu olmuştu: Sen de çok fanatiksin. Ha tabii GS o parayı Beşiktaş'la paylaşacak diye destekleyeceğim düşünülmesin. O, Galatasaray'ın Ayntrah Frankfurt maçıdır, bu da Beşiktaş'ın Fortuna Düseldorf maçı, elmayla armutu karıştırmayalım. (GS galibiyeti BJK'yi en iyi ikinciler arasında dördüncü yapıp dünya kupasına direkt yarı finalden sokacaksa, takımımın menfaatleri için iş değişebilir mi? Bilemedim şimdi)

Aslında bu konuyu 15 gün önce yaşadığım bir olay sonrası yazacaktım olmadı. 15 gün önceki Bursaspor - Valencia maçından önce İddaa bayiinde, tanıdığım iki MHP'li arasında şöyle bir diyalog geçti. Şu diyalogu yazmak için de 4 bin vuruşluk bir giriş yazısı yazmam gerekti, neyse. Diyalogdaki cinsel içerik için de sansür için de kusura bakmayın.

A: Bi maç söle lan!
B: Abi Bursa'ya oyna.
A: Ne Bursa'sı a.... k...... 5 yicekler bu akşam.
B: Abi maç istedin söyledim.
A: Olum benim derdim para, sen bana Bursa diyon.
B: Abi gönlümden geçeni söyledim, milli dava sonuçta.
A: Yaa s..... milli davasını. Kazanınca g..... kalkıyo soora.

Grup Yorum'un bir şarkısında der ki; Övünsek de güvensek de çalışsak da olmuyor ki / Türklük deyip övünüyon / Açlık Türk'ü bilmiyor ki. Yukarıdaki diyalogdan sonra bu şarkı kesinlikle gelmedi aklıma. Milyon kere konuştuğumuz şeyler bunlar, hiç girmiyorum. Yalnız sen ilk kez katıldığın Şampiyonlar Ligi'nde, dünya devi Valencia'yı yen ama g... kalkmasın. Kalkmayacaksa yen yani. Yoksa beter olun.
Ben de sokak çocuğuyum, seviyorum bu muhabbetleri işte.

Fotoğraf: mackolik.com

4 yorum:

  1. Ben de herhangi bir Türkiye takımının ya da milli takımın Avrupa'da tur atlamasını seyrederken, aldığım hazzın milliyetçilikten ziyade "tanıdık birilerinin başarısına şahit olmaya sevinmek" olarak yorumluyorum. Bu tanıdık kişi sevmediğiniz biri örneğin Fatih Terim ya da Hakan Şükür ya da kaleci Volkan olabilir. Ama o sevmediğiniz kişi de size Messi'den yakındır. En azından ben böyle düşünüyorum böyle hissediyorum.

    YanıtlaSil
  2. Konuyla çok ilgisiz olacak ama; "Birgün Sonra şöyle olmasın, böyle olmasın, şunlara şunlara izin yok" diyen sensin Ara'cığım, sonra da "apaçiler" diyerek ötekileştirmenin allahını da sen yapmışsın. Bu ne kelek turşusu şimdi?

    YanıtlaSil
  3. Yorumunu yeni gördüm Machucuğum. Konuyla çok ilgisiz olacak ama Elev Theron'la kaleme aldığımız ve futbol medyası üzerine olan tezimi okuma zahmetine katlansaydın benim ötekileştirme karşıtı olmadığımı hatta bazı durumlarda ötekileştirmenin gerekliliğine inandığımı görürdün. Anımsattığın iyi oldu, blogda düşüncelerimi paylaşacağım bir ara.

    YanıtlaSil
  4. Hımmm... Tezinde çook dolaylı yoldan da olsa bir tutamcık tuz olmuş biri olarak, okumamakla ya da sadece ilgimi çeken yerleri okumakla yanlış yapmışım eyvallah.

    Asıl meseleyle ilgili düşüncelerini de bekliyorum...

    YanıtlaSil