27 Haziran 2011 Pazartesi

"Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim..." - 3


Ulrike, 1967 Ekim başlarında eşi Klaus Rainer Röhl’ün onu başka bir kadınla aldatmasına artık tahammül edemeyip evi terk eder. Çocuklarını da alarak Berlin’e gider. Burada, sonraki yaşamında çok önemli değişikliklere neden olacak Andreas Baader ile tanışırlar. Baader annesinin anlattığına göre ; “akıllı fakat çok tembel, hiç birşeyden korkmayan; ilgisini çekmeyen şeyleri tamamen yok sayan, aklına koyduklarını zor kullanarak da olsa elde eden” biriydi. Disiplinsiz davranışları nedeniyle sık sık okul değiştirmek zorunda kalmış, sonunda da okul hayatını erkenden bitirmek zorunda kalmıştı.

2 nisan 1968 yılında Frankfurt’ta bir alış veriş merkezi zaman ayarlı bir bomba ile kundaklandı.Andreas Baader ve sevgilisi Gudrun Enslin’inde içinde bulunduğu dört kişiyi polis ertesi gün gözaltına aldı. Muhtemelen polisin olayın faillerine bu kadar çabuk ulaşmasının arkasında , grubun aktif üyelerinden biri olan ve gruba patlayıcı, silah, molotof kokteyli gibi mühimatlar sağlayan Peter Urbach vardı. Peter Urbach aslında devlet adına çalışan ve grubu provoke eden biriydi.

Ulrike kundaklama olayıyla ilgili bir yazı kaleme aldı, eylemin suç olmasını yasanın ihlaline bağlıyordu. Oysa ihlal edilen yasa insanları değil, kapitalist toplumda insanı, monoton çalışma, reklam ve fazla üretimle kendi kendisine yabancılaştıran mülkiyeti koruyordu.. Gerçekte korunması gereken insanlar, insanlık dışı durumlarının farkına varmamaları için bu mallarla avutuluyorlardı. Yazı Fritz Teufel’in şu sözleri ile sona eriyordu : “Bir alışveriş merkezini kundaklamak, onu işletmekten her zaman daha iyidir”

Yazıp çizdiklerinin aslında hiç bir şeyi değiştirmediğini, havanda su dövmekten başka bir işe yaramadığını düşünmeye başlar. Bir makalesinde şöyle der : “Şunun veya bunun bana uymadığını söylersem, bunu protesto etmiş olurum. Direniş ise, bana uymayan şeylerin olmasına meydan vermemem demektir.” Bir toplantıda da; “Eğer bir kişi bir taş atarsa, bu ceza gerektiren bir eylem olur, eğer binlerce taş atılıyorsa bu politik bir aksiyondur. Bir araba yakılıyorsa suç olur, yüzlerce araba yakıldığında ise politik aksiyon.” Bütün bu ifadelerden Ulrike’nin artık söylemden çok eyleme önem vermeye başladığını görebiliriz.

Uzun süren mahkeme sürecinden sonra, temyiz aşamasında serbest bırakılan Baader ve sevgilisi Enslin’in cezaları 1969 yılında onandı ve cezalarını çekmek üzere teslim olmaya çağrıldılar. Fakat onların teslim olmaya niyetleri yoktu. Almanya’da henüz aranmıyor olmalarına rağmen gösterişli bir kaçış örgütleyerek Paris’e yerleştiler. Buradan telefonla sık sık Almanya’daki arkadaşları ile telefonlaşıyorlardı. Bunlardan biri de Ulrike Meinhof’du. Kaçakların her hareketi Ulrike üzerinde baskı oluşturmaya başlamış, kendisinden kuşku duymasına neden olmuştu.


1970 yılının Şubat ayında Andreas ve Gudrun Berlin’e gizli olarak geri dönmüşler ve Ulrike’nin evine yerleşmişlerdi. Diğer sol gruplar ile de işbirliği yaparak ses getiren bir eylem planlıyorlardı. Gerekli olan silahları bulması için daha önce onlara yardım eden Peter Urbach’ a gitmişler ve o da hemen resmi makamları haberdar etmişti bu görüşmeden. Polislerin bir mezarlığıa gömdüğü eski ve paslanmış silahları Baader ve diğer örgüt üyeleri ile iki gece peşpeşe gelip aramalarına rağmen Peter Urbach bir türlü bulamamıştı. Dolayısıyla muhtemel bir suçüstü baskın şansı ortadan kalkmıştı. Fakat çok geçmeden polis içinde Baader’in olduğu bir Mercedes otomobili durdurmuş ve aracın bir gece önce aşırı hızdan dolayı kayıt edildiğini söylemişti. Başkasının pasaportu ile yakalanan Baader, bazı sorulara çelişkili cevap verdiği için yakayı ele vermişti diye söylenir. Ancak bu bir aldatmaca olabilir. Devlet zaten Peter Urbach vasıtasıyla Baader ve ekibini takip edebiliyordu.

Devam edecek...

2 yorum:

  1. jutta dılfurth'un "ulrike meinhof" kitabını da okumanızı öneririm. bende şuan bitirdim. daha ayrıntılı ve devlet dilinden oldukça uzak...

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Emre
    En kısa sürede temin edip okuyacağım. Teşekkürler...

    YanıtlaSil