20 Mart 2012 Salı

Murat Davman - Yeni Macera



             Haris Alexiou'yu  neden seviyorum? Tuhaf bir soru. Konserden döndük. Telesekreteri, radyoyu açtım. Sekreterde “Sayın Murat Davman. Bu kez bir reklamcı kaçırıldı. Merkezi aramanız rica olunur” vardı, radyoda ise Müzeyyen Senar.

Sarışın duştan önce mutlaka öper ve bir soru sorar. Öptü, sordu:
           “Bu kaçıncı?”
           “Üç”
           “Ç” harfine özel bir ilgi duyardı, ürperdi, suya gitti. Neden adım Çetin veya Çelik değil ki?

Merkezi aradım, kalın sesli, kalın gövdeli, sakallı yardımcım teferruatı saydı:

“Orta halli bir dâhi. Pencere, boru, vyagra, çikolata reklamları yapıyor. İki gün önce işe diye çıkmış, dönmemiş. Karısı sinirli, metresiyle kaçtığından şüphe…”
                Lafını bitirmesini beklemedim, kapattım, bu tür hikâyeler sinirlerime iyi gelmez.

Defterimi çıkardım, kim bilir kaçıncı kez listeyi tetkik ettim. İlki kendi halinde evcimen, misafirliğe gidip gelen, misafir ağırlayan biriydi. Yağmurlu bir cuma akşamı iş çıkışı saatinde Maslak istikametinden Beşiktaş’a doğru yol almak gafletinde bulunmuş ve kaçırılmıştı. Hayatına karşılık bir bir gazeteye gönderilen mektupta tek kelimelik bir talep vardı: “Yaz”

Önceleri bunun, kaçırıldığı gün ile bir bağlantısı olup olmadığından şüphelenmiştim, yağmurlu günde kaçırılıp, “Yaz” şeklinde bir mektup gelince. Ama konu meteorolojik nedenlerle açıklanamayacak kadar çetrefilliydi. Çünkü ikinci kaçırılan kişi güneşli bir günde ve güpegündüz uykusundayken kaçırılmıştı. Oturduğu apartmanın diğer sakinleri günün neredeyse 24 saatini uykusunda geçiren, uyanık olduğu nadir anlarda bile insanların yüzlerine anlamsızca bakan bu komşuları hakkında fazla bilgiye sahip değildiler. Uyanamama rahatsızlığı olduğundan şüpheleniyorlardı. İlginç olan ise, bu kişi için de gazeteye gönderilen mektupta aynı şey yazıyordu : “Yaz”

Yardımcım çok fazla polisiye film izlediğinden olsa gerek, bu kaçırma olaylarının altında dinsel bir tarikatın olabileceğinden şüpheleniyor, dayanak olarak da kutsal kitabın ilk kelimesinin “oku” olmasını gösteriyordu. Bu tarikat her ne ise, kutsal kitaptakinin tam tersi söylemlerle hareket ediyordu. Başlangıçta bana da biraz ilginç geldiğini itiraf etmeliyim ancak kaçırılanların arasında tek bir dine mensup olma durumu yoktu.

Ben dördüncü vakada devreye girdim, teşkilattaki alengirli işlerin çoğu eninde sonunda benim üzerime kalırdı. Dördüncü talebin konusu olan filmciyi merak ettim. Bürosuna vardığımda duvarları boydan boya kaplayan bir koala ve Starwars klon savaşçılarından birinin çimlere uzanmış posterleri vardı. Ona bırakılan notta da aynı şey yazıyordu. Bu şahıs bir filmci olduğuna göre (en son marmara adalarından birinde Lucidium adında kısa metrajlı bir film çektiği, filmin hazırlanma aşamalarını da gösteren iki ayrı versiyonun internette dolaştığını öğrenmiştim), ondan yazmasını istediği şey muhtemelen bir senaryo olabilirdi. Bundan da çok emin değildim, zira mesleklere göre bir ayrım yapmıyordu zanlımız. 

 devam edecek...
(Murat Uyurkulak'ın Tutkular Kitaplığı öyküsünden intihal edilmiştir)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder