17 Mayıs 2013 Cuma

Kendimle söyleşi


Ben: Naber?
Ben: İyiyim, sen nasılsın?
Ben: Fena değil, hayat gailesi?
Ben: Gaile derken? Türkçesi yok mu?
Ben: Gailei Gaileo.
Ben: Hee dünya dönüyor diyorsun yani.
Ben: Öyle de denebilir.
Ben: Bu arada benler karıştı farkındaysan. Soruyu soran hangi ben, yanıtlayan hangi ben?
Ben: Aslında soruları soran bendim ama başladığımızdan beri sen daha çok soru sordun farkındaysan.
Ben: Haklısın sanırım, susuyorum ve seni dinliyorum.
Ben: Asıl ben seni dinliyorum.
Ben: Soru sormaya başlarsan yanıtları da dinlemeye başlayabilirsin sanırım, haksız mıyım?
Ben: Bak yine soru sordun ama…
Ben: O soru değil, söylediğimi sana onaylatma cümlesiydi aslında.
Ben: Uzatmayalım, kısır bir döngüye giriyoruz.
Ben: Evet sor bakalım.
Ben: Yazma eğiliminden başlayalım. Ne zaman başladın yazmaya?
Ben: Aslında ilk yazma deneyimim başarısızlıkla sonuçlanınca yazmayı bıraktım. 5-6 yaşlarındaydım ilk kez bir kıza yazdığımda. Boyumun ölçüsünü alınca da yazmadım bir daha. O yaşımdan beri kızlar bana yazdı hep.
Ben: Şakacı bir kişiliğin var. ‘Espri’ yeteneğini kimden aldın?
Ben: Espri yeteneğim olduğunu da düşünmüyorum. Ayrıca espri sözcüğünü tırnağa almandaki manidarlığı anlamadım sanma.
Ben: Henüz bu söyleşiyi okumadan espri sözcüğünü tek tırnak yaptığımı anlayamazsın ama.
Ben: Kendinle söyleşi yaptığını unutuyorsun sanırım?
Ben: Ahh evet, kafam dağınık biraz.
Ben: Kendinle söyleşi yaptığına göre dağınıktan fazlası bence.
Ben: Bu ne şimdi? Eleştiri mi yargılama mı?
Ben: Durum tespiti diyelim.
Ben: Neyse, söyleşiye dönelim mi?
Ben: Ben sensin, karar senin.
Ben: Ama sürekli müdahale ediyorsun.
Ben: Sen de ben olduğum için olabilir mi?
Ben: Olabilir. Sence biz kafayı yemiş olabilir miyiz?
Ben: Hâlâ sizli bizli konuştuğuna göre en azından senin kafayı yemiş olman muhtemel. Ben kendimle barışığım.
Ben: Barışık demişken, bu ülkeye gerçek anlamda barış gelir mi?
Ben: Siyasi konulara girmek istemediğimi asistanımın baştan belirtmiş olması lazım sana.
Ben: Oooo sen de kafayı az yememişsin.
Ben: Hakaretlerle devam edeceksek, bitirelim.
Ben: Hakaret değil, durum tespiti diyelim.
Ben: Hep bir karşılık verme, altta kalmama. Bu ezikliğini neye borçlusun?
Ben: Özür dilerim. Sorularıma dönebilir miyim?
Ben: Dön baba dönelim.
Ben: Peygamber ola sağdan döner.
Ben: Eyvah eyvah, kafamız dumanlı mı ne?
Ben: Kesinlikle! İşim olmaz. Bizim işimiz suluyla.
Ben: Ama Breaking Bed’in müptelasısın, ne ayak?
Ben: Bir kere bed değil bad, onu bir oturtalım. İkinci olarak Kuzey Güney’in de müptelasıyım ama bu Cemre gibi Kezban olduğum anlamına gelmez.
Ben: O değil de ne olacak bu Barış Akmen’in hali?
Ben: Beter olsun. Sen onu bırak da ne kadar saçma bir diziye takıldığımızın farkında mısın?
Ben: Hiç sorma. Dizi ama ne yapacaksın? Akasya Durağı olsa, bir bölüm izlesen haftaya ne olacak diye merak ediyorsun.
Ben: Haklısın da Akasya Durağı öyle bir dizi değil. Her hafta yeni konusu var onun. Bölümler birbirini takip etmiyor.
Ben: Yapma yahu! Haftalardır takip ediyorum ama ben? Cidden kafayı yemişim.
Ben: Olur öyle.
Ben: Nasıl olur lan! Akasya Durağı diyorum. Bitmişim ben.
Ben: Doktora görünmeyi düşünür müsün?
Ben: Düşündüm, göründüm de. Bir saat dinledi dinledi, “Akasya Durağı izle bir şeyin kalmaz” dedi. (Gülüyor)
Ben: (Gülüyor)sun?
Ben: Parantez içinde ama…
Ben: Fark etmedim pardon. Biraz da edebiyat konuşalım. Son okuduğun kitap?
Ben: Kara Kitap.
Ben: Gerçekten mi?
Ben: Yok be olum. Kafiye olsun diye.
Ben: Eee son okuduğun kitap?
Ben: Ulan böyle edebiyat konuşmak mı olur?
Ben: Nasıl olur, ne bileyim?
Ben: Hiç olmazsa son dönem takip ettiğin yazar var mı diye sor.
Ben: Peki, var mı?
Ben: Var, Rıza Silahlıpoda.
Ben: Ben de severim.
Ben: Ben sevdiğimi söylemedim, takip ediyorum dedim.
Ben: İnsan takip etmediği bir yazarı niye okur ki?
Ben: Ben okuyorum demedim, takip ediyorum dedim.
Ben: O nasıl oluyor?
Ben: Twitter’dan.
Ben: Allah belanı versin.
Ben: Allah senin belanı versin.
Ben: Vermiş zaten baksana. Kendi kendinle söyleşi mi olur?
Ben: Olmaz mı?
Ben: İnsan kafayı yediyse olur.
Ben: Bu ne şimdi, durum tespiti deme.
Ben: Ağzımdan aldın.
Ben: Ağzına sıçayım. Ayrıca söyleşi teklifine evet diyen kendi ağzıma da sıçayım.
Ben: Bu söyleşi zıvanadan çıkmaya başladı. Yavaştan bitirelim derim.
Ben: Bitirelim, ne zaman yayımlanır?
Ben: Yayın mı yayım mı?
Ben: Sen daha iyi bilirsin. Türkçesiyle övünen sensin.
Ben: Vallahi bu yayınla yayımı hep karıştırıyorum.
Ben: Peki bir soru da ben sorayım. Mustarip mi muzdarip mi?
Ben: TDK’de ikisi de var ama mustarip yazınca muzdaripe bakınız diyor. Her yanlış yazılanda bakınız demiyor. Sanırım biri galat-ı meşhur oldu ama hangisi bilmiyorum.
Ben: Allah onların da belasını versin.
Ben: Versin.
Ben: Son olarak, eklemek istediğin bir şey var mı?
Ben: Ekler.
Ben: Olsa da yesek...   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder