Ben: Naber?
Ben: İyiyim, sen
nasılsın?
Ben: Fena değil,
hayat gailesi?
Ben: Gaile
derken? Türkçesi yok mu?
Ben: Gailei
Gaileo.
Ben: Hee dünya
dönüyor diyorsun yani.
Ben: Öyle de
denebilir.
Ben: Bu arada
benler karıştı farkındaysan. Soruyu soran hangi ben, yanıtlayan hangi ben?
Ben: Aslında
soruları soran bendim ama başladığımızdan beri sen daha çok soru sordun
farkındaysan.
Ben: Haklısın
sanırım, susuyorum ve seni dinliyorum.
Ben: Asıl ben
seni dinliyorum.
Ben: Soru sormaya
başlarsan yanıtları da dinlemeye başlayabilirsin sanırım, haksız mıyım?
Ben: Bak yine
soru sordun ama…
Ben: O soru
değil, söylediğimi sana onaylatma cümlesiydi aslında.
Ben: Uzatmayalım,
kısır bir döngüye giriyoruz.
Ben: Evet sor
bakalım.
Ben: Yazma
eğiliminden başlayalım. Ne zaman başladın yazmaya?
Ben: Aslında ilk
yazma deneyimim başarısızlıkla sonuçlanınca yazmayı bıraktım. 5-6
yaşlarındaydım ilk kez bir kıza yazdığımda. Boyumun ölçüsünü alınca da yazmadım
bir daha. O yaşımdan beri kızlar bana yazdı hep.
Ben: Şakacı bir
kişiliğin var. ‘Espri’ yeteneğini kimden aldın?
Ben: Espri
yeteneğim olduğunu da düşünmüyorum. Ayrıca espri sözcüğünü tırnağa almandaki
manidarlığı anlamadım sanma.
Ben: Henüz bu
söyleşiyi okumadan espri sözcüğünü tek tırnak yaptığımı anlayamazsın ama.
Ben: Kendinle
söyleşi yaptığını unutuyorsun sanırım?
Ben: Ahh evet,
kafam dağınık biraz.
Ben: Kendinle
söyleşi yaptığına göre dağınıktan fazlası bence.
Ben: Bu ne şimdi?
Eleştiri mi yargılama mı?
Ben: Durum
tespiti diyelim.
Ben: Neyse,
söyleşiye dönelim mi?
Ben: Ben sensin, karar
senin.
Ben: Ama sürekli
müdahale ediyorsun.
Ben: Sen de ben
olduğum için olabilir mi?
Ben: Olabilir.
Sence biz kafayı yemiş olabilir miyiz?
Ben: Hâlâ sizli
bizli konuştuğuna göre en azından senin kafayı yemiş olman muhtemel. Ben
kendimle barışığım.
Ben: Barışık
demişken, bu ülkeye gerçek anlamda barış gelir mi?
Ben: Siyasi
konulara girmek istemediğimi asistanımın baştan belirtmiş olması lazım sana.
Ben: Oooo sen de
kafayı az yememişsin.
Ben: Hakaretlerle
devam edeceksek, bitirelim.
Ben: Hakaret
değil, durum tespiti diyelim.
Ben: Hep bir
karşılık verme, altta kalmama. Bu ezikliğini neye borçlusun?
Ben: Özür
dilerim. Sorularıma dönebilir miyim?
Ben: Dön baba
dönelim.
Ben: Peygamber
ola sağdan döner.
Ben: Eyvah eyvah,
kafamız dumanlı mı ne?
Ben: Kesinlikle!
İşim olmaz. Bizim işimiz suluyla.
Ben: Ama Breaking
Bed’in müptelasısın, ne ayak?
Ben: Bir kere bed
değil bad, onu bir oturtalım. İkinci olarak Kuzey Güney’in de müptelasıyım ama
bu Cemre gibi Kezban olduğum anlamına gelmez.
Ben: O değil de
ne olacak bu Barış Akmen’in hali?
Ben: Beter olsun.
Sen onu bırak da ne kadar saçma bir diziye takıldığımızın farkında mısın?
Ben: Hiç sorma.
Dizi ama ne yapacaksın? Akasya Durağı olsa, bir bölüm izlesen haftaya ne olacak
diye merak ediyorsun.
Ben: Haklısın da
Akasya Durağı öyle bir dizi değil. Her hafta yeni konusu var onun. Bölümler
birbirini takip etmiyor.
Ben: Yapma yahu!
Haftalardır takip ediyorum ama ben? Cidden kafayı yemişim.
Ben: Olur öyle.
Ben: Nasıl olur
lan! Akasya Durağı diyorum. Bitmişim ben.
Ben: Doktora
görünmeyi düşünür müsün?
Ben: Düşündüm,
göründüm de. Bir saat dinledi dinledi, “Akasya Durağı izle bir şeyin kalmaz”
dedi. (Gülüyor)
Ben:
(Gülüyor)sun?
Ben: Parantez
içinde ama…
Ben: Fark etmedim
pardon. Biraz da edebiyat konuşalım. Son okuduğun kitap?
Ben: Kara Kitap.
Ben: Gerçekten
mi?
Ben: Yok be olum.
Kafiye olsun diye.
Ben: Eee son
okuduğun kitap?
Ben: Ulan böyle
edebiyat konuşmak mı olur?
Ben: Nasıl olur,
ne bileyim?
Ben: Hiç olmazsa
son dönem takip ettiğin yazar var mı diye sor.
Ben: Peki, var mı?
Ben: Var, Rıza
Silahlıpoda.
Ben: Ben de
severim.
Ben: Ben
sevdiğimi söylemedim, takip ediyorum dedim.
Ben: İnsan takip
etmediği bir yazarı niye okur ki?
Ben: Ben okuyorum
demedim, takip ediyorum dedim.
Ben: O nasıl
oluyor?
Ben: Twitter’dan.
Ben: Allah belanı
versin.
Ben: Allah senin
belanı versin.
Ben: Vermiş zaten
baksana. Kendi kendinle söyleşi mi olur?
Ben: Olmaz mı?
Ben: İnsan kafayı
yediyse olur.
Ben: Bu ne şimdi,
durum tespiti deme.
Ben: Ağzımdan
aldın.
Ben: Ağzına
sıçayım. Ayrıca söyleşi teklifine evet diyen kendi ağzıma da sıçayım.
Ben: Bu söyleşi
zıvanadan çıkmaya başladı. Yavaştan bitirelim derim.
Ben: Bitirelim,
ne zaman yayımlanır?
Ben: Yayın mı
yayım mı?
Ben: Sen daha iyi
bilirsin. Türkçesiyle övünen sensin.
Ben: Vallahi bu
yayınla yayımı hep karıştırıyorum.
Ben: Peki bir
soru da ben sorayım. Mustarip mi muzdarip mi?
Ben: TDK’de ikisi
de var ama mustarip yazınca muzdaripe bakınız diyor. Her yanlış yazılanda
bakınız demiyor. Sanırım biri galat-ı meşhur oldu ama hangisi bilmiyorum.
Ben: Allah onların
da belasını versin.
Ben: Versin.
Ben: Son olarak,
eklemek istediğin bir şey var mı?
Ben: Ekler.
Ben: Olsa da
yesek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder